Sağlıklı beslenmenin önemiyle ilgili her gün en az bir haberle karşılaşıyoruz. Bir çoğumuz şehir yaşamının hayatımıza kazandırdığı stresten ve hastalıklardan ancak saf ve katkısız yiyeceklerle kurtulabileceğimizi düşünüyoruz. İşte sağlıklı beslenmeyi takıntı haline getirenlerdenseniz, siz de çağın yeni hastalığı Ortoreksiya mağduru olabilirsiniz.
Anoreksiya nervoza, yani yemek yememeye varan aşırı zayıflama tutkusu ve yine bir yeme bozukluğu olan, yediklerini bir şekilde vücuttan atma isteği olarak tanımlanabilecek bulimiya hastalıklarını mutlaka duymuşsunuzdur. İşte bu yeme bozukluklarına artık bir yenisi daha eklendi: Ortoreksiya. Üstelik henüz farkında olmayabilirsiniz, ama çağımızın yeni yeme bozukluğunun pençesine siz de düşmüş olabiliriz.
Kısaca tanımlamak gerekirse, ortoreksiya sağlıklı beslenmeyi ve yaşamayı takıntı haline getirenlerde görülen bir hastalık. Yani birçoğumuz aslında bilmeden ortoreksiyaya yakalanma potansiyeli taşıyoruz. Süreç ise genelde şu şekilde gelişiyor. Bir gün oldukça iyi niyetli bir karar alarak, hayatınızın geri kalanında tamamen sağlıklı beslenmeye karar veriyorsunuz. Fakat zaman içerisinde yaptığınız yiyecek seçimlerinde o kadar seçici olmaya başlıyorsunuz ki sırf bu nedenle çok sınırlı besinleri tüketiyor, bir süre sonra da gerektiği kadar iyi beslenmediğiniz için sağlığınıza zarar vermeye başlıyorsunuz. Belki yiyeceklerinizi özel mutfak gereçleri kullanarak özel yöntemlerle hazırlıyor, pişiriyorsunuz. Hatta ilerleyen durumlarda sağlıklı beslenemeyeceğinizi düşünerek arkadaş davetlerine katılmayı bırakıyor; topluluk içine girdiğinizde de sürekli bu konuda konuşma eğilimi gösteriyorsunuz. Çünkü yiyeceklerinizin temiz ve sağlıklı olması, bir süre sonra sizin için hayatın anlamı haline geliyor ve bu steril ortamı da sadece evinizde sağlayabileceğininizi düşünüyorsunuz.
Aslına bakılacak olursa, o kadar sağlıksız koşullarda, doğadan uzak ve stresin hayatımızın artık kabullendiğimiz bir parçası haline geldiği ortamlarda yaşıyoruz ki en azından daha sağlıklı olma yönünde bazı standartlar belirleyerek, hayatımızı biraz olsun yoluna koyabileceğimize; yediklerimize ve fiziksel görüntümüze daha fazla dikkat ederek, çok daha mutlu olabileceğimize inanıyoruz. Tabii ki insanın kendini sağlıklı ve iyi hissetmesi, kuşkusuz mutluluk üzerinde etkisi kanıtlanmış faktörler arasında. Bununla birlikte bu alışkanlıkların hayatımızı ele geçirmesine izin verdiğimiz noktada bir anlamda tuzağa düşmüş oluyoruz. Bir süre sonra da bizim için asıl önemli olan şeyleri unutuyor; sağlıklı yemekten ve güzel görünmekten başka bir şey düşünmemeye başlıyoruz. Yiyeceklerin kalitesi kişisel değerlerden, sosyal ilişkilerden çok daha önemli bir hale geliyor.
Sonuç olarak anoreksiya ve bulimiyanın kardeşi sayılabilecek bu sinsi hastalık, ilerleyen süreçlerde paranoyaya varan psikolojik bozukluklara sebep olabiliyor. Siz de başkaları tarafından hazırlanan yemekleri yiyemiyor; kusursuz bir beslenme programına sahip olmak için zamanınızın çoğunu harcıyor; yemek tercihleriniz yüzünden aileniz ve arkadaşlarınızdan uzaklaşıyor; gününüzün çoğunu ne yemeniz gerektiği üzerinde düşünerek geçiriyor ve bazı öğünleri günlerce önceden planlıyorsanız, farkında olmadan çağın yeni hastalığının tuzağına düşmüş olabilirsiniz.