Fotoğraf sanatının duayenlerinden Ara Güler’in zengin arşivini artık dünya standartlarındaki bir müzede ziyaret edebilirsiniz.
Siyah beyaz İstanbul fotoğraflarıyla, derin anlamlar içeren portreleriyle fotoğraf duayenlerinden olan Ara Güler’in 70 yıla yayılan arşivi daha önce hiç görmediğiniz kadar zengin bir sergide fotoğraf tutkunlarıyla buluşmaya başladı. Ara Güler’in doğum günü olan 16 Ağustos’ta bomontiada İstanbul’da ziyaretçilere açılan Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) ve Ara Güler Müzesi, Doğuş Grubu’nun Ara Güler ile iş birliği sonucu hayata geçirildi.
Güler’in çok yönlü sanatçı kimliğini ve ilham veren yaşamını gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurulan müze, aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası standartlara sahip ilk fotoğraf sanatçısı müzesi olma özelliğini taşıyor. Doğuş Grubu Sanat Danışmanı Çağla Saraç liderliğindeki, çalışmaları iki yıl boyunca süren arşiv ekibi sanatçının yüzbinlerce eserinin profesyonel yöntemlerle arvişleme ve dijitalleştirme işlemlerini hala sürdürüyor. Böylece yakın gelecekte bu arşiv yalnızca müzede değil, bir portal üzerinde de fotoğraf meraklılarının ve araştırmacıların erişimine açık hale gelecek.
Ara Güler’in arşivinin bir bütün olarak korunması ve gelecek nesillere aktarılmasını hedefleyen bu sanat projesi, aynı zamanda sanatçının yalnızca fotoğrafçı kişiliğini değil, hikaye, tiyatro, sinema gibi sanat dallarına olan etkisini de ziyaretçilerine hissettirecek. Girişi ücretsiz olan müzede söyleşiler, film gösterimleri, paneller gibi etkinlikler de düzenlenecek.
Ara Güler Müzesi’nde, sanatçının arşivinden fotoğraf, hikaye, belgesel ve maket kitaplardan oluşan ilk seçki, “Islık Çalan Adam” başlığı altında ziyarete açıldı. Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi’nden derlenen sergi, tarihsel bağlam eşliğinde biyografik öğeleri takip ederek Ara Güler’in görsel hikayeciliğini, farklı alanlardaki üretimleri üzerinden yeniden okuyor.
Sergi aynı zamanda, 20’inci yüzyılın ikinci yarısında, özellikle İstanbul ve Türkiye coğrafyasından fotoğraflarıyla sanatçının İstanbul kent tarihine, bu coğrafyaya ait bireysel ve toplumsal hafızayı şekillendiren dönemlere ait kayıtlarının nasıl anlamlandırıldığına yoğunlaşıyor. Sadece bir fotoğrafçı değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcısı olan Ara Güler’in dünyasını bu şekilde okumak gerektiğinin önemini vurguluyor.