Alchemist’in gerçeküstü atmosferinde sunduğu tuhaf menüsü, gastronomik bakımdan en cesurlarımızı bile şaşırtabilir!
Kopenhag, Michelin yıldızlı birçok restorana ev sahibi yapmasıyla dünyanın gastronomik cennetlerinden biri olarak kabul ediliyor. Belki de şeflerin birbiriyle en yoğun biçimde rekabet ettiği şehir olan Kopenhag’da, bu rekabet sayesinde ortaya çıkan olağandışı deneyimler size yemek yerken yaşayabileceklerinizin en uç noktalarını sunuyor.
Bin yıllar boyunca felsefe, doğa bilimleri ile sanatı bir araya getiren simya ilminin ayak izlerini takip edip tüm bunları gastronomiye uygulayan Alchemist de, Kopenhag’ın en şahsına münhasır restoranlarından.
İlk açıldığında Kopenhag’ın kalbinde minik bir yerken mekan, Şef Rasmus Munk’un eksantrik lezzetleri ve onları daha da eksantrik kılan sunumları ile ün kazandı. Kısa süre önce de, endüstriyel binaların içinde şehrin en trendy restoran ve barlarının bulunduğu Refshaleøen adasına taşındı.
Öncelikle Rasmus Munk’un yarattığı 50 çeşit içeren tadım menüsünden biraz bahsetmekte fayda var, çünkü Alchemist, herkesin midesinin kaldırabileceği türden bir restoran değil. Canlı tahta kurularından kuzu beynine, kızartılmış un kurtlarından karıncalara dek birçok alışılmadık malzeme yemeklerde kendine yer buluyor. Bir blog’da da dediği gibi “Alchemist’te aynı anda hem şaşırmaya hem de şok olmaya, hem midenizin bulanmasına hem de keyif almaya hazır olun”.
İlk yerinde misafirlerin tamamen yedikleri yemeğe odaklanması gibi bir hedefe sahip olan Alchemist, üç kata ve 2 bin metrekareyi aşan büyüklüğe sahip yeni yerinde, bu deneyime bir de görme ve işitme duyularını da katıp deneyimi tamamen bütünsel bir biçimde derinleştiriyor.
3 ile 5 saat arası süren bu macera önce üç metrelik, oymalı bronz kapının ardındaki bar alanında kokteyllerin ve hafif atıştırmalıkların servisiyle başlıyor. 14 metre yüksekliğinde bir tavana sahip bu dev alanda Alchemist’in 10 bin şişelik, üç katlı muazzam şarap mahzenini ve bir biyoloji laboratuvarınınkileri andıran kavanozlarda sergilenen tuhaf malzemelerin önünde yemek hazırlayan şefleri görebiliyorsunuz.
Ama asıl şov bundan sonra başlıyor! Çapı 18 metre olan, kubbe biçimli bir tavana sahip yemek alanı bir planetaryum etkisi bırakıyor. Kubbede bazen Kuzey Işıkları’nı bazen plastik poşetlerle birlikte suda süzülen deniz analarını izleyebiliyorsunuz; elbette bir yandan da Şef Munk’un sıra dışı lezzetlerinin tadına bakarken… Bu macera konforlu koltuklar ve ahşap yer tahtalarıyla dekore edilmiş, daha samimi bir alanda tatlı servisi ve çay seremonisiyle son buluyor.
Yemek yeme deneyimini baştan yaratmayı hedefleyen ve kendisini ‘Lezzet Laboratuvarı’ olarak adlandıran Alchemist’i denemek kesinlikle açık fikirli olmayı gerektiriyor. Ancak açıldığı anda rezervasyonlarının 3 dakikada dolduğunu ve şimdiden 7 bin kişilik bir bekleme listesinin oluştuğunu göz önünde bulundurursak dünyada böyle cesur gurme deneyimlere açık insan sayısının bir hayli fazla olduğunu da söyleyebiliriz.