Lohusalık dönemimden aklımda kalanlar ne kadar yorgun ve yardıma muhtaç olduğum; bebeğimle en çok emzirerek bağ kurduğum, annem babam başta olmak üzere ailemden ne kadar çok yardım aldığım ve son olarak da güven veren ve iştahlandıran lohusa şerbetinin (Çukurovalıların verdiği isimle kaynar) mis kokusu…
Lohusa şerbeti bizim ülkemize özgü bir doğum ritüeli. Doğal boyayla yapılmış özel bir şeker, karanfil, tarçın gibi baharatları içeren bu şifalı içecek hem gelen konuklara ikram edilir hem de taze anneye bol bol içirilir. Şerbetin anne sütünün hem miktarını hem kalitesini arttırdığına, tadını ve kokusunu güzelleştirdiğine, genel olarak ise hastalıklardan koruduğuna ve sindirimi kolaylaştırdığına inanılır. Denemesi serbest, bizim ailede eskiden beri sürdürülen bir gelenektir bebek gelen evlerde pişirilmesi…
Brigid McConville’in yazdığı “On Becoming a Mother” (İsim Türkçe’ye “Anne Olmak Üzerine” olarak çevrilebilir, ancak ne yazık ki kitabın kendisi henüz Türkçe’ye çevrilmedi.) kitabını okuduktan sonra dünyanın dört bir yanında yeni doğum yapmış anneleri ve bebeklerini rahat ettirmek, korumak ve özellikle annenin normal yaşamına dönüşünü kolaylaştırmak için çok çeşitli ritüeller olduğunu fark ettim. Bunların çoğunun özünde de geniş aile üyelerinin yardımları ve destekleri yer alıyor. Eminim okuyan anneler birçoğunu mutlulukla uygulamak isteyecekler:
– İskoçya’da doğum sırasında howdies denilen ebeler odadaki tüm düğümleri çözer; şişelerin kapağını açar; perdeler, pencereler ve kapılar da mutlaka açık tutulur. Bunun doğumu kolaylaştırdığına inanılır.
– Latin Amerika’nın pek çok ülkesinde doğum sonrası la cuarentena uygulanır. Dilimizdeki karantina sözcüğüyle benzer, anlamı ise daha pozitif. Anne doğumdan sonraki altı hafta boyunca elini eteğini bütün yorucu işlerden, ağır yemeklerden, hatta cinsel ilişkiden çeker. Bu süre boyunca aile büyükleri ya da kardeşler evdeki diğer çocukların bakımını üstlenir, evi çekip çevirir ve yemek yapar. Bu sırada anne kendini sadece emzirmeye ve bebeğiyle bağ kurmaya adar.
– Japonya’da çocuk doğurmak en güzel ve doğal tecrübe olarak adlandırılır ve kesinlikle doğurma eylemiyle birlikte bitmez. Anne, doğumdan sonraki üç hafta kendi anne babasının evine dönüp orada ansei denilen bir iyileşme sürecine girer. Bu süreç de doğumun bir parçası sayılır. O, yataktan çıkmadan yeni bebeğiyle bağ kurarken ebeveynleri de ona gerekli her şeyi sağlar.
– Nijerya’da bebeğin ilk banyosu omugwo adı verilen kıymetli bir seremoni halinde yapılır. Omugwo’da bebeğin anneannesi ona ilk banyosunu yaptırır. Eğer anneanne yoksa, babaanne ya da diğer aile büyüğü kadınlardan biri bu görevi üstlenir. Çok basit gibi görünse de derin bir anlamı vardır: Onu yetiştirirken yalnız olmayacaksın ve etrafındaki kadınlar seni destekleyecek.
– Kore’de samchilil geleneği anneyi en azından yirmi bir gün boyunca sıcak, iyi beslenmiş ve güvenli tutmaya odaklanır. Akrabalar ve yakın dostlar anne için miyeokguk denen etli bir yosun çorbası pişirip üç öğün içirirler. Bu çorbanın annenin süt miktarını arttırdığına ve kaybettiği besin değerlerini geri kazandırdığına inanılır. Doğumdan sonraki 100. gün bebeğin geniş aileye tanıtıldığı bir seremoni düzenlenir. Annenin de yeni annelikten mezun gibi görüldüğü bu partide adeta dördüncü trimesterin bitişi kutlanır.
– Bazı inanışlara göre, doğum sırasında aslında bir kadının bir parçası ölür ve bir anne olarak yeniden doğar. Meksika’da rebozo şalı ritüeli, bu ölüm ve yeniden doğumu simgeler. Anne, doğum sırasında hiç olmadığı kadar savunmasız, çıplak ve kırılgandır. Doğumdan sonra ise hem fiziksel hem de ruhsal olarak toparlanması zaman alır. Yeni doğurmuş anne, sonrasında güvendiği kadınlar tarafından bitki özleri içeren bir suyla nazikçe yıkanır. Bitki özlerinin vücudu iyileştirdiğine inanılır. Sonrasında ise rebozo şalıyla tepeden tırnağa sıkıca sarılır ki kendini iyi, güvende ve sıcak hissetsin…
Yazıya Tibetli keşişlerin yeni doğan bebeklere okudukları bir dua ile nokta koyalım:
“Çocuğum, sen kalbimizden doğdun. Yüz yıl yaşa ve yüz sonbahar gör. Bütün hastalıkların üstesinden geldiğin; mutluluk, refah ve servetin keyfini sürdüğün uzun ve olağanüstü bir yaşamın olsun.”