MAKALE

Atıf Yılmaz ve Başrolündeki Kadınlar

Atıf Yılmaz ve Başrolündeki Kadınlar

Usta yönetmen Atıf Yılmaz’ın kamerasından düzene meydan okuyan kadın karakterler…

9 Aralık 1925 onun doğum günü. O Türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden birisi. Sayısız başyapıt niteliğinde filme sahip. Atıf Yılmaz, özellikle 80’li yıllardan itibaren filmlerinde kadın hikâyelerini anlatmaya yöneliyor. Onun kadrajından güzel, üzgün, çaresiz, güçlü, hırslı, tutkulu birçok kadın karakter izleme şansına sahip olduk.

Atıf Yılmaz, henüz 25 yaşındayken, 1950 yılında Semih Evin’in asistanı olarak sinema sektörüne adımını atıyor. 55 yıl boyunca onun için bir tutku olan sinema için üretiyor ve çalışıyor. Hep bir arayışı var. Her bir sanatçı gibi en mükemmel filmini üretene dek çalışmalarını sürdürüyor. İçinde yaşadığı dönemin sesini ve ruhunu yansıtan filmler yapmayı tercih ediyor. Toplumsal gerçekçi dönemi olan 1980 öncesinde popüler kültüre hizmet eden projeler de üretiyor. Ayşecik, Şoför Nebahat hep onun filmleri. Ana akım tarz değişimini yaşadığı 80’lerde ise ‘Bir Yudum Sevgi’ filminde işçilerin hayatına değiniyor. ‘Arkadaşım Şeytan’da mephistophelesleri eleştiriyor. ‘Gece, Melek ve Bizim Çocuklar’da ise çok sevdiği Beyoğlu’nu ve arka sokaklarını cesurca ele alıyor. Her ne konu ile haşır neşir oluyorsa o konunun en iyi örneklerini ortaya çıkarıyor. Son filmi ise yine bir modern klasik olan ‘Eğreti Gelin’.

Atıf Yılmaz belirttiğim gibi 80’li yıllarla birlikte Adı Vasfiye, Aaahh Belinda ve Hayallerim Aşkım ve Sen gibi kadın hikayelerinin, anlatının merkezinde olduğu filmler üretmeye başlıyor. Başroldeki kadınlar Yeşilçam’ın o güne değin yarattığı başrol kadın oyuncu profiline meydan okuyorlar. Onlar artık gerçek ve hayatında içindeki kadınlar. Atıf Yılmaz’ın böyle bir döneme geçmesinin esaslı nedenlerinden bir tanesi de Beyoğlu’nda yaşadığı dönem ve sahip olduğu entelektüel çevre olarak görülebilir.

Ayrıca Atıf  Yılmaz bu dönemde çevresinde yer alan feminist kadın arkadaşlarının da etkisi altında sıklıkla kalıyor. Eşi Deniz Türkali onun için çok ama çok önemli. 1980 dönemi Atıf Yılmaz’ını değerlendirirken onu Deniz Türkali’den ayrı ele almak olanaksız. Yaptığı bir röportajda Yılmaz kadın filmleri üretmeye başlamasının nedeni olarak; kadının Türk toplumunda erkeklerden bir adım geride oluşunu, daha zorlu hayat şartları içinde mücadele verişini ve değişen toplum koşulları neticesinde kadının sırtına daha ağır yükler binişini belirtiyor. Bir başkaldırı söz konusu ise burada kadınlara tam destek verdiğinin de altını çiziyor.

O yaşamının olmazsa olmaz parçası kadınlar ile ilgili enfes filmler üretiyor. Onları erkeğin varlığından bağımsız olarak ele alarak sinemada kadın hareketi adına en önemli reformlardan birisine imza atıyor. Sınırlarda gezinen kadın karakterlere ilgi duyuyor. Kadının özgürlüğü, kimliği, cinsel hayatı ve toplumdaki konumu ile ilgili o döneme dek söylenmemişi söylüyor. Bunları muazzam bir üslupla beyazperdeye taşıyor.

Gelin bu döneme ilişkin bazı önemli Atıf Yılmaz kadınlarına bir göz atalım.

Aaahh Belinda – 1986

Atıf Yılmaz’ın 1986 yılında çektiği filmi Aaahh Belinda’da başrolde Müjde Ar var. Çarpıcı bir kadın karakterine bürünüyor. Kadının adı Serap. O bir hayal aslında. Bir fantezi. Güçlü, büyük şehirde yaşayan, entel, bohem ve sınırsız özgür biri. Sevgilisiyle aynı evi paylaşıyor. Mesleği ise tiyatro. Burada bir başka Atıf Yılmaz filmine de gönderme var. Serap ‘Asiye Nasıl Kurtulur?’ oyununu sergilemeye hazırlanıyor. Tam da bu sırada bir reklam filmi teklifi alıyor. Reklamda şampuan tanıtımı yapacak olan Serap’ın rolü gereği evli, çocuklu ve fedakar bir anne olan Naciye’ye dönüşmesi gerekiyor. Fantastik ve gerçek dünya arası sınırlar bu reklam filmi ile bir anda ortadan kalkıyor. Serap, Naciye’ye dönüşüyor. Öyle düşündüren öyle farklı bir film ki bu, mutlaka izlenmesi gerekiyor. Kadınlık halleri ve özgür kadın meselesi hiç bu kadar ilginç ele alınmamıştı dedirtiyor.

Adı Vasfiye – 1985

Film yine bir kadın filmi. Başrolde yine Müjde Ar var. Hikayenin esas oğlanı olan Erol, yaratıcılık konusunda sıkıntı yaşayan bir yazar. Bir gün pavyon şarkıcısı olan Sevim Suna’ya ait bir afiş görüyor ve Sevim’e dair bir şeyler yazmaya karar veriyor. Bu esnada Sevim’in kocası olduğunu belirten Emin devreye giriyor ve o da Sevim’e dair bazı şeyler anlatıyor. Sonra ise İğneci Rüstem adlı bir karakter hikayeye dahil oluyor. O da Sevim’i anlatıyor. Bu adamlar grubu kadınla ilgili çapraşık, karışık, tuhaf hikayeler anlatarak kafamızı bulanıklaştırıyorlar. Hepsinin ortak olarak söylediği tek şey ise kadının adının ‘Vasfiye’ olduğu. Neden kadın hikayelerini hem erkekler yazar hep erkekler anlatır sorusunun cevabını arayan kült bir film ‘Adı Vasfiye’.

Eğreti Gelin – 2005

Usta’nın son filmi. Hikayenin merkezinde yine bir kadın var. Kanıksanan ve tüyler ürperten bir gelenek ters yüz ediliyor. İlçe belediye başkanının oğlu Ali henüz olgunlaşmamış erkek karakterimiz. Aile artık Ali’nin sorumluluk almasını ve evlenmesini istiyor. Bunun için de ilçede süre gelen tuhaf gelenek ‘Eğreti Gelin’ müessesesinin kapısı çalınıyor. Hem cinsel bakımdan hem de edep konusunda bir öğretmen konumundaki Kostak Emine, Ali’yi derinden etkiliyor. Ali Emine’ye aşık oluyor. Kostak Emine’nin toplumda yer alan bir başka kadının varlığı biz seyircileri darmadağın ediyor. Emine’yi ise olanca güzelliğiyle Nurgül Yeşilçay canlandırıyor.

Mine – 1982

Güzeller güzeli Türkan Şoray olmadan Atıf Yılmaz sineması düşünülemez elbet. Bu film Türkan Şoray’ı Türkan Şoray yapan ‘Şoray Kanunları’nın yıkıldığı film olarak da anılır. Şoray o dönem evlenmeye hazırlandığı Cihan Ünal ile beyazperdede ilk kez öpüşür. Yer yerinden oynar. Batı Anadolu’da geçen ‘Mine’ filminde genç bir kadın annesinin baskısı ile erken bir evlilik yapar. Kocasıyla hiç ama hiç mutlu olmaz. Pasif agresif ve silik kocaya karşın Mine kasabanın en güzel ve çekici kadınıdır. Erkekler ondan gözlerini alamaz. Herkesin cinsel arzu nesnesi yaptığı Mine gerçek aşkın izlerini sürmektedir. Günlerden bir gün kasabaya İlhan gelir ve aralarında müthiş bir elektrik oluşur. Ancak Mine’ye ulaşamayan kıskanç kasabalı erkekler iftira ve dedikodu çarklarını çevirmeye başlayacaklardır. Atıf Yılmaz ‘Mine’de can sıkıcı, kasvetli ve karanlık kasaba hayatının iki yüzlülüğünü enfes bir şekilde anlatır. Tüm bu taciz ve iftiraya dayanamayan Mine ne yazık ki bir cinayet işleyecek ve bir trajedi için yok olmaya mahkum olacaktır.

Asiye Nasıl Kurtulur? – 1986

Müjde Ar’ın nasıl değerli nasıl enfes bir aktris olduğunu gösteren bir diğer Atıf Yılmaz filmi daha. Asiye bir seks işçisi. Hikayesini anlattığı Fuhuşla Mücadele Derneği Başkanı Seniye Hanım ise bedenini parayla satan kadınları iğrenç bulan ve seks işçisi olmaktansa ölünmesini yeğleyen despot bir kadın. Burada Seniye Hanım rolünde aslında Türk toplumu var. Ahlakçı ve kuralcı Seniye Hanım’ün tüm önyargıları Asiye’nin hikayesini dinledikçe kırılmaya başlar. Filmin sonlarına doğru ise Asiye’yi bu berbat çarktan çıkarmaya çalışırken bulur kendisini. Aslında Seniye Hanım kadının bir diğer hemcinsine verdiği zararın isabetli bir temsilcisidir burada. Ataerkil söylemlerin kadınlar tarafından bizzat yaşatılmaya devam ettiğini de gözler önüne serer. Bu filmi izlemediyseniz çok şey kaybetmişsiniz demektir. 1973 tarihli ilk ‘Asiye Nasıl Kurtulur’da, başrol Türkan Şoray’ın ‘Şoray Kanunları’na takılan hikaye, 1986 tarihli Müjde Ar versiyonunda adeta kendisini bulur. Müthiş bir film.

Kadının Adı Yok – 1988

Işık, ataerkil düzenin yıkıp geçtiği genç bir kadındır. İşini ve eşini kaybeder. Bu sırada yakın bir arkadaşının yazlığına dinlenmeye gider. Aradığı tek şey huzurdur. Duygu Asena’nın kült romanı ‘Kadının Adı Yok’a dayanan bu leziz Atıf Yılmaz filminde başrol bu defa Hale Soygazi’nindir. Yazlıkta geçmişini irdeleyen, baskıcı babasını hatırlayan ve bastırılmış cinselliğine kahrolan Işık geçen zamanına yanmaya başlar. Hoyrat erkeklerin kendisine yaşattığı şeylere bir daha müsaade etmeyecektir.

Son olarak Atıf Yılmaz’ın dokuz kez birlikte çalıştığı Müjde Ar’a özel bir parantez açmak isterim..

Müjde Ar, Atıf Yılmaz’ın yıldızıdır. O Atıf Yılmaz için tabularını yıkar. Onun istediği kadına dönüşmekte bir an olsun tereddüt etmez. Bu işbirliği, Yeşilçam’da kadını cinsel özne yapan döneme net bir şekilde son verir. Kadın artık kendi kimliğinin cinsel öznesine dönüşür.

Müjde aslında ilk devrimini Ömer Kavur’un ‘Ah Güzel İstanbul’ filmi ile başlatır. Bu film herkesi olduğu gibi yönetmen Atıf Yılmaz’ı da mest edecektir. Müjde Ar artık onun yörüngesindedir. Ayrıca sinemanın sultanı Türkan Şoray yine bu filmden sonra Müjde Ar’a şöyle der; “Sen cesaret etmeseydin biz de edemezdik. Biz de seninle gördük bir şeyin ucuzlatmadan, bayağılaşmadan olabileceğini”. O da kurallarını az önce belirttiğim gibi ‘Mine’ filminden başlayarak yıkar. Öpüşme sahnelerinden çekinmez. Hatta sevişme sahnelerinde de rol alır. Müjde Ar’ın bu devrimci hali tüm Yeşilçam’da büyük etki yaratır. Bu cesur eylemin temelinde aslında kadının içindeki ‘sevgi’ kavramı yatmaktadır. Ar’ın bu reformu ile sinemadaki erkek egemen bakış ve yaklaşım yerle bir olur. Sadece erkeğin göstereceği sevgiyle, sahiplenmeyle paye bulan kadın figürü artık kendi benliğiyle dimdik durabilmektedir.

Müjde Ar – Atıf Yılmaz işbirliği Türk Sinemasında kadın sorunlarının ve kadının toplumdaki yerinin görünür kılınmasında kilit bir dönemin başlangıcıdır elbet. Sınırları ve dönemleri aşan bu işbirliği Türk Sinema tarihinin en iyi filmlerini bize hediye eder. Müjde Ar çalışmaktan en keyif aldığı yönetmeni daima Atıf Yılmaz olarak işaret eder.

Bu vesile ile büyük ustayı 95. doğum gününde sevgi ve saygı ile yad etmek de bizlere düşen en önemli görevdir şüphesiz. İyi ki vardın Atıf Yılmaz. Sinemayı seven nesiller filmlerinle aydınlanmaya devam edecek.

Yazar: Doğuş Bengi

Ig: @dogusbengi


Önerilen yazılar