Avrupa Yollarında Bir Gezi

Erdal Savaş bu ayki yazısında bizi Avrupa’nın yollarında bir geziye çıkarıyor ve iki farklı ülkenin trafiği hakkındaki gözlemlerini aktarıyor.

Evet öncelikle açıklayayım, ben İtalya’yı ve İtalyanları çok seviyorum. İtalya, moda ve dizayn denilince akla ilk gelen ülkelerden. İtalyanlar otomobil sektöründe de bu durumu hiç göz ardı etmiyorlar. Bu yüzden ilk olarak trafikte gezen araçlardan başlamak istiyorum. Birçoğu küçük sınıf ve bence karizması olan araçlar. En çok gördüğüm markalar ise Smart ve Fiat (doğal olarak). Bu seçimleriyle birlikte hava kirliliği konusunda da doğaya destek oluyorlar. İtalyanlar trafikte kesinlikle gösteriş peşinde değiller; tamamen amaca uygun araçları tercih ediyorlar.

Asfaltın kalitesi konusunu açmayacağım bile çünkü fevkaladenin fevkinde! Yönlendirme levhaları gayet başarılı ve anlaşılır. Sinyalizasyon ise tamamen sürücülerin gereksiz zaman kaybını önlemeye yönelik. Işıklar olması gereken yerlere konulmuş, bu ise şehir içinde, özellikle de işe gidiş ve işten dönüş saatlerinde, trafiğinin az olmasını sağlıyor.

Almanlar otomotivde en başarılı toplumlardan. Bugün bu sektörde herkesin en çok övdüğü ilklerin mucitleri. Bu konuda hayatımızı kolaylaştıran Almanlar maalesef kendi yollarında, kendi halkının hayatını kolaylaştırmayı başaramamış bence. İki günümü geçirdiğim Frankfurt ve Wiesbaden’de, inanmayacaksınız ama, İstanbul trafiği gibi bir trafik gördüğümde çok şaşırdım.

İlk olarak sinyalizasyondan başlamak istiyorum. Almanlar hayatlarının büyük bir kısmını kırmızı ışıkta geçiriyor bence. 15 km lik yolu kırmızı ışıklar yüzünden 30 dakikada gittim desem inanır mısınız? Yanlış anlamayın, sıkışık bir trafikle karşılaşmadım sadece kırmızı ışıklarda bekleme süremdi bu. Bu kadar güvenlik önlemi bence çok çok fazla.

Gelelim kullanılan araçlara. Daha çok orta ve üst sınıf araçların tercih edildiğini gördüm. Markalar ise mahşerin üç atlısı: Mercedes, BMW ve Audi. Yönlendirme tabelaları ise, evet yerinde ve açıklayıcı, ancak bana çok fazla geldi. Asfalt kalitesine gelirsek, İtalya ile aynı olduğunu söyleyebilirim, ancak çevre yolunda birçok kez suspansiyonların titreşimi emme çabasını hissettim. Özellikle de dikey titreşimlerin fazla olduğunu gözlemledim.

Toparlamak gerekirse her iki ülkede asıl şunu gördüm, araçların kondisyonları ilk günkü gibi; döküntü, vuruk, egzosundan fabrika borusu gibi duman çıkan bir araç bile yoktu. Buna ek olarak kapalı garajı olan ev sayısı az, bu yüzden iyi marka araçlar bile sokaklara park edilmiş. Sonuç olarak Avrupa yollarının da eksileri var ancak buna ulaşmak için bile ülke olarak daha zamanımız olduğunu düşünüyorum.

Yazar: Erdal Savaş


Önerilen yazılar