Bebek’in dar bir sokağındaki küçük berber dükkanının, kocaman bir dünyaya açılan bir kapısı var. Her detayında ayrı bir özen taşıyan Frontier Barber kapısını, sadece saçını kestirmek değil, aynı zamanda yeni bir şey denemek isteyenler için açıyor. Frontier markasını, yaratıcısı Brandon Patton’dan dinleyelim.
Frontier Barber’ın hikayesi nasıl başladı? İstanbul’a gelmeye ve burayı açmaya nasıl karar verdin?
Aslında yedi yıl önce de İstanbul’da yaşıyor ve bir şirkette çalışıyordum. Buraya aşık olmuştum, çok eğlenceliydi ve harika arkadaşlar edinmiştim. Amerika’da eğitim almadan önce Hong Kong’da büyüdüğüm için, farklı yerlerde yaşamak gibi isteğim var. Burası da bu isteği tatmin ediyor, çünkü İstanbul bence çok cool ve egzotik bir şehir.
İstanbul’da yaşadıktan sonra tekrar New York’a döndüm ve bir biyoteknoloji firmasında çalışmaya başladım. New York’u da gerçekten çok seviyorum. Fakat ofis hayatını bırakmak ve ellerimi daha çok kullanabileceğim, her gün insanlarla dialoğa girebileceğim bir işe sahip olmak istedim. Aklımda bu gibi düşünceler varken New York’ta var olan berber konseptinin çok ilgimi çektiğini ve bu berberlerde yaşadığım özel deneyime ne kadar bağlı olduğumu fark ettim. Sadece bir berber değil bir marka gibilerdi. Sonra İstanbul’da bunlara benzer bir yer olmadığını düşündüm ve “Neden bunu yapan ben olmayayım?” dedim. Böylece bir buçuk yıl önce buraya geri döndüm ve bu küçük ama eşsiz berberi açma sürecine giriştim.
Daha önce hiç saç kesme deneyimin olmuş muydu?
Nasıl saç kesileceğini bu kararı aldıktan sonra öğrendim. Önce New York’ta bu işin okuluna gittim ve sonra Brooklyn’de bu bahsettiğim tarzdaki cool berberlerde saç kesmeye başladım. Yani bir New York berberi olmayı tam anlamıyla deneyimledim.
Biyoteknolojiden berberliğe… Çok ilginç!
Evet, kesinlikle farklı bir rota, ama belki bazı yönleriyle alakalı da… Biyoteknoloji firmasında çalışırken ‘anti-aging’ ile ilgileniyordum. Berberler de bir anlamda ‘anti-aging’in ilk adımı değil midir? Berberden çıktığınızda kendinizi sağlıklı, genç ve temiz hissedersiniz. Ama evet, ilginç bir geçiş olduğunu kabul ediyorum.
Burada gördüğümüz eşyaları nerden satın aldın, orjinaller değil mi?
Evet, bu gördüğün berber sandalyeleri 1930’lu yılların Brooklyn’inden! Gerçek birer antikalar ve çok güzeller, onları çok seviyorum. Onları buraya gemiyle getirttim, bu benim için çok önemliydi çünkü burada New York berberlerine dair sevdiğim bu otantik deneyimi yansıtan bir his yaratmak istedim.
Duvarda gördüğün tüm bu fotoğrafları kendim seçtim, hepsi belirli bir hissi, bir ruh halini yansıtıyor. Dışarıdaki duvar resmini çok yakın bir arkadaşım New York’tan gelerek çizdi, bence kendisi ileride çok önemli bir sanatçı olacak. Sanatın bir mekanın ruhuyla çok ilgili olduğunu düşünüyorum, bu nedenle en küçük detaylara bile çok önem veriyorum. Zaten buradaki her şey detaylardan oluşuyor.
Aslında en başta “Evet, burası New York stilinde bir berber olacak,” diye düşünüyordum, ama Frontier bundan fazlasına dönüştü. Dünyayı gezdikçe berberleri ziyaret ediyorum ve burasının tamamen kendine özgü bir ruhu olduğunu söyleyebilirim. Yani burası bir Amerikan berberinin replikası değil, elbette onlardan esinleniyor, ancak kendine özgü tasarımı, estetiği ve hissiyle tamamen farklı bir yer ve bundan çok gurur duyuyorum.

Fotoğraf: Kenan Kara
Burayı bu kadar özel kılan nedir? Müşterilerinize ne gibi hizmetler sunuyorsunuz?
Sunduğumuz hizmet sayısı fazla değil. Benim berberlik felsefem ‘Az ama öz’ şeklinde. Burada da bunu uyguluyoruz: saç kesiyoruz, sakal düzeltiyoruz ve tıraş yapıyoruz. Sadece üç hizmet sunuyoruz, ama bunları zamanımızı vererek ve gerçekten çok iyi bir şekilde yapıyoruz. Kendimize özgü bir tarzımız var, sadece kullanmak istediğimiz ürünleri kullanıyoruz, böylece yaşattığımız deneyim çok seçkin oluyor. Her şey çok sade, işleri karmaşıklaştırmıyoruz burada.
Hayatta birçok şeyi denedim; denemeyi, deneyimlemeyi seven biriyim, ama fark ettim ki hayattın karmaşıklığını azaltmak harika bir his. Özellikle de kişisel bakım sektöründe “Bunu alacaksın, sonra buna da ihtiyacın var, sonra da şuna…” gibi bir durum var. Bence bu, bir süre sonra çok ileri gidiyor ve bana kalırsa buna ayak uydurmak, çoğu erkeğin pek umurunda değil. Bu yüzden burada her şeyi basit tutuyorum ve erkeklerin yeniden keyif almaya başlamasını istiyorum.
Zahmetsizce…
Evet. Buraya gelenlere yalnızca üç ayrı hizmet sunuyoruz. Tabii daha fazla hizmet çeşidini arayanlar da var. Türk kuaförlerinin genelinin olabilecek her hizmeti sunduğunu biliyorum ve tabii bu da daha fazla hizmet isteyenlere elverişlilik sağlıyor. Ama burası böyle bir yer değil, burası gerçek, sahici deneyim sunan bir yer.
Saç kesmenin haricinde burayı sosyal bir alana dönüştürmeye de çalışıyorum. Burada, iş saatleri sonrası müzikli, içkili özel etkinlikler düzenliyoruz. Bazen barbekü yapıyoruz, dışarıda mangal, canlı müzik… Burayı gerçek sosyal bir alana dönüştürüyor. Burası sadece gelip saçınızı kestirdiğiniz bir yer değil, daha fazlası.
Müşterilerin genellikle Türk mü yabancı mı?
Her ikisinden de var. Genellikle buranın yerlileri, Bebek’te, Ortaköy’de yaşanalar geliyor. Ama en önemli ortak noktaları kafa yapıları. Buraya gelenler bilgiye aç, seyahate meraklı, kişisel gelişime önem veren ve kendi sektörlerinde muhteşem işler yapan kişiler. Tüm bankacılar veya tüm tasarımcılar buraya geliyor gibi bir ayrım yok; burada harika bir karışım söz konusu. Yabancı müşterilerimiz, buraya gelip İngilizce konuşuyor, rock, hip hop ya da blues dinliyor, böylece ev özlemlerini de gidermiş oluyorlar.
Aslında ben onları müşteri olarak adlandırmıyorum, onlar arkadaşlarım. Hatta buraya gelenlere ‘Frontier’s Man’ diyorum. Yani Frontier müşterisiysen aslında bir Frontier’s Man’sindir. Bu markanın bir felsefesi olsun diye uğraşıyorum. Dünyanın birçok yerindeki berber ya da kuaförler orayı açan kişinin ismini taşır ve bu şekilde bir marka yaratmaya çalışırlar. Süper, ama burası benim için bir berberin ötesinde başka bir şeyin başlangıcı anlamını taşıyor. Gidip sadece saçınızı kestirebileceğiniz bir mekandan ötesi.
Frontier kelimesinin Türkçe karşılığı ‘sınır’ ama İngilizce’deki gerçek anlamı bu değil. İngilizce’de Frontier, ‘ötesinde bilinmeyen olan bir sınır’ demek. Ben de buraya bir bakıma işlerin nasıl yürüyeceğini bilmeden geldim, yani burası benim kişisel ‘Frontier’imdi. Frontier Barber’a çekmek istediğim de bu felsefeyle bağ kurabilecek insanlar. Hem kişisel hem de profesyonel hayatımda engelleri yıkmak ve onların ötesine geçip yeni şeyler keşfetmek istiyorum. Umuyorum ki buraya gelenler de bu fikire bağlı olduklarını hissediyordur. Tabii buradan güzel bir saç kesimiyle çıkmaları da önemli, ama bu felsefeyi ya da en azından bu felsefenin bir kısmını da beraberinde götürdüklerini umuyorum. “Bugün harika işler yapacağım ve kendimi daha iyi hissedeceğim,” diye düşünmeliler.
Yani buraya bir ‘Gentlemen’s Club’ diyebilir miyiz?
Ben burada yeni bir şey denemek istiyorum, yani yine ‘Frontier’ felsefesine geri döndük. Birçok berber ya da kuaför kendine ‘Gentlemen’s Club’ diyor. Ama bunun anlamını çok da düşündüklerini sanmıyorum. “Evet, biz bir erkek berberiyiz ve erkeklerin saçlarını kesiyoruz,” diyorlar, ama kulüp bu işin neresinde? Benim amaçladığım marka bunun daha ötesinde, bir hareket gibi, hatta sadece tek bir dükkanın da ötesine geçmek istiyorum.
Yeni Frontier Barber şubeleri mi açmayı düşünüyorsun?
Frontier’i küçük ama küresel bir marka gibi görüyorum, yani sadece Türkiye’de değil. Ama bu kesinlikle dünyandaki her şehrin, her köşesinde açılacak bir zincir anlamına da gelmiyor, yerel ruhu korumayı da amaçlıyorum. Frontier Bebek sadece Bebek’te. Maslak’ta da, Ortaköy’de de açmak gibi bir amacım yok. Ama örneğin Berlin’i düşünüyorum, Asya’da bazı şehirleri düşüyorum. Markayı kendi ürünlerimizi üretecek kadar büyütmek, hatta daha da ileri gidip… Tamam sırrın tamamını açıklamayayım ama, fikir paylaşımı üzerine bir tür kolektif topluluk yaratmak üzerine çalışıyorum.
Daha önce hiç geleneksel bir Türk berberine gittin mi?
Tabii, mahalle berberi tarzındaki her tür geleneksel berberi seviyorum. Bence buralar, o mahalleyi çok iyi yansıtan bir fotoğraflar. Bu yüzden de, ne zaman yeni bir yere gitsem orası hakkında bir fikir edinmek için oranın yerel berberini ararım. Örneğin birkaç hafta önce Türkiye’nin güneyindeydim. Bir berberde oturdum, saçımı falan kestirmedim, sadece oradaki berberle zaman geçirdim ve berberlik hakkında konuştuk. Buna bayılıyorum, çünkü mahalle ve komşuluk kültürünü harika bir şekilde yansıtıyor ve bu da çok ilgimi çekiyor.
Bence kuaför ile berber arasında büyük bir fark var. Önceden burada yaşarken saçımı kuaförlerde kestirirdim, şikayet etmiyorum, çok iyi saç kesimlerim oldu. Ancak bu tip yerler beni oraya bir kez daha gidecek kadar etkilemedi. Hoş bir deneyimdi, ancak ilham verici değildi, özel değildi, tabii bu sadece benim fikrim…
Sence erkekler için berberde olma deneyimi ne anlama geliyor?
Kişiden kişiye göre değişiyor. Biz erkekler berbere daha sık gidiyoruz, neredeyse her üç haftada bir. Yani erkeklerin çoğu için bu onlara ait bir zaman, iş yerinde değiller, evde değiller, bir restoranda değiller, buradaki zaman tamamen kendilerine ait. İster bizimle hayatlarındaki gelişmeler hakkında sohbet ederler, isterlerse sadece sessiz sedasız oturup düşünebilirler. Bunun neredeyse meditasyon gibi, terapi gibi bir etkisi var. Tabii buradan taze, yenilenmiş şekilde ve harika bir saç kesimi ya da tıraş ile çıkmanın da öyle. Bence erkeklerin çoğunun geleneksel berberlerle ilgili en sevdiği his bu.
Elbette buraya gelip bize hayatında değişimler yaşadığını, ilişkisinin bittiğini veya işini değiştirdiğini anlatanlar da oluyor. Kendilerine yeni bir kapı açmak için yeni bir şey denemek istiyorlar. Onlarla konuşup dertleşiyoruz ve bu erkeklerin buradan tamamen yepyeni bir stille çıkmasını sağlıyoruz. Bu da çok eğlenceli ve her zaman yaşanan bir durum. Ama dediğim gibi, “Ah üç hafta oldu, artık kendime bakmak için berbere gitme zamanım geldi,” diyenler çoğunlukta.
Son zamanların en moda saç, sakal modelleri neler sence? Ya da şöyle sorayım, trendleri takip ediyor musun?
‘2017’nin saç trendleri nedir’ gibi soruları çok alıyorum. Pekala, artık daha fazla erkeğin sakal bıraktığını ve saçlarının bir kısmını kazıtıp bir kısmını uzun bıraktığını gördüğümüzü söyleyebilirim. Bunlar bu aralar popüler, ama ben “2017’de saçını böyle kesmelisin,” gibi öneriler sunmak istemiyorum. Bence herkes, sadece kendileri için neyin daha iyi görüneceğine ve kendilerini nasıl hissetiklerini en iyi neyin yansıtacağına odaklanmalı. Demek istediğim, sen nasıl biriysen saçın da onu yansıtmalı. “GQ’da gördüm, David Beckham’ın saç modelinden istiyorum,” değil, saçın Beckham’ınki gibi olsa bile eğer bu sen değilsen denememelisin.
Tabii bu eğer merak ettiğin bir şeyse denemekten korkmamak da gerek bence. Bazılarının saç kesimi konusunda çok endişeli ve seçici olduğunu görüyorum, onlara iyi bir haberim var, saç yeniden uzuyor! Yani eğer gerçekten yeni bir şey denemek istiyorlarsa denemeliler. Burada, model hakkında konuşup öneriler veririz, ama günün sonunda karar yine onlarındır. Ve eğer gerçekten denemek istiyorlarsa bir şans vermeliler.
Ben bir saç trendini takip etmenin önemli olduğunu düşünmüyorum, ama sana beğendiğim saç modellerini söyleyebilirim. Klasik saç modellerini beğeniyorum, 1950’lerde erkeklerin saçlarının daha uzun olması gibi. Boardwalk Empire ve Peaky Blinders dizilerindeki saç stillerini seviyorum. Bu dizilerdeki saç modelleri hem geleneksel hem havalı, hem klasik hem de bazıları biraz çılgın. Klasik saç modellerini seviyorum, çünkü 1950’lerde havalılardı, hala öyleler ve bundan 50 yıl sonra da havalı olmaya devam edecekler. Bence zamansız bir saç modeline sahip olmak harika. Biliyorum, moda ve saç trendlerinde her yıl yeni bir şey denenmek isteniyor, ama ben daha kalıcı olan şeyleri tercih ediyorum.
Burada hangi ürünleri kullanıyorsunuz?
Burada ağırlıklı olarak Türkiye’de yaşayan bir Alman ve İngiliz’in ürettiği ürünler kullanılıyor. GLAD markasını keşfettiğim için çok mutluyum, onlarla çok yakın arkadaş olduk. Gerçekten çok kaliteli ürünler üretiyorlar ve bu yüzden burada kullandığımız ürünlerin büyük çoğunluğu onlardan. Tıraş yağı, jilet ve after shave gibi kullanabileceğiniz bir yüz toniği üretiyorlar. Hatta sadece Frontier için ürettikleri bir de özel formül var. Biraz önce belirttiğim gibi işleri basit tutmayı seviyorum, bu yüzden erkeklerin çok fazla ürüne ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum. Bence sakal bakımı için bir ürün ya da eğer tıraş oluyorlarsa tıraş için bir ürün ve bir de saç şekillendirmek için ürün yeterli. Burada ‘pomad’ dediğimiz, teneke kutularda satılan saç şekillendiricileri kullanıyoruz. Onları Amerika’dan alıyorum, bu yüzden onları sadece Frontier’de bulabilirsiniz.
Burada Frontier şampuanı kullanıyoruz, sadece buraya özel ve gerçekten eşsiz bir ürün. Bu şampuanı da GLAD üretiyor ancak Frontier markası altında. Biraz zift, biraz tütün, biraz da barbekü sosu gibi kokan çok egzotik bir ürün. Buraya ürünün prototipini getirdiklerinde onu üretmek konusunda şüpheleri vardı, ancak ben ürünü alacağımı söyledim. Hiçbir yerde bulunmayan bir ürün, erkekler de buna bayılıyor “Bana barbekü sosundan ver,” diyorlar. Evet, barbekü sosu ve tütün önce kulağa kötü geliyor, kim saçı böyle koksun ister ki diye düşünebilirsin. Ama kokladığında çok çok ilginç olduğunu anlıyorsun, hem zaten tüm gün boyu barbekü sosu gibi de kokmuyorsun, etkisi birkaç dakika sürüyor.
İstanbul’da hayat genel olarak nasıl sence?
Yedi yıl öncesine göre çok daha farklı olduğuna kimsenin itirazı olmaz herhalde, ama burayı seviyorum. Gerçek bir esnaf hayatı yaşıyorum, genellikle hep Bebek’te, dükkanımdayın, burada benzer ya da ilgili sektörlerde çalışan kişilerle bağlantı kuruyorum. Tabii ki gerektiğinde, ilham almak ve yeni fikirler edinmek için seyahat ediyorum. Yedi yıl öncesine göre çok daha sakin bir hayat sürüyorum.
Son bir şey eklemek istiyorum, biliyorum ki İstanbul zor bir yıl geçirdi. Ben Türk değilim ancak burayla çok fazla bağım var. Ailemin Amerika’da olduğunu ve istediğim zaman buradan gidebileceğimi de biliyorum. İnsanlar bazen bana neden hala burada olduğumu soruyor. Şimdilik buradan gitmek gibi bir isteğim yok. Bu berber dükkanının, bu şehirde her şeyin yoluna gireceğinin simgelerinden biri olmasını istiyorum. Bir Amerikalı’nın burada yaşamayı ve burada küçük bir berber markası kurmayı seçmesinin bir işaret olmasını istiyorum. İstanbul’un her zaman farklı kültür yatırımlarını hak ettiğine inanıyorum, bu yüzden de burada bunu yapıyorum. Medya zor bir yıl olduğunu söylüyor diye buradan kaçacak değilim, umarım başkaları da bununla bir bağ kurabilir ve buna saygı duyarlar.