Toplumla etkilenip bütünleşen sanatların başında yer alır müzik. Bir milletin gelişmişlik düzeyini belirlemede en önemli etkendir. Müziğin, insandan insana uzanan evrensel bir dil olması; dili, dini ayrı insanları aynı ezgide birleştirecek güce sahip olması, ona diğer sanat dalları içinde ayrı bir yer, farklı bir ayrıcalık vermiştir.

Birçok çeşidi ve birçok akımı vardır müziğin: Caz, klasik müzik, rap, heavy metal, blues, rock… Saymakla bitmez. Her biri çıktığı döneme damgasını vurmuş ve o dönemin sembolü olmuştur.

Kimi zaman neşelenmek için kimi zaman hüzünlendiğimizde kimi zamanda dinlenmek için dinleriz müziği. Hayatımızın her alanında vardır müzik. Trafikte, tatilde, düğünde doğum günlerinde, bazen açılış törenlerinde… Müziksiz, ritimsiz bir hayat düşünebiliyor musunuz? Ne kadar yavan olurdu.

“Müzik, ruhun gıdası” diye boşuna söylememiş Sokrates. Müziğin insanlar üzerindeki olumlu etkileri tartışılmaz. Fakat müziğin ruhun gıdası olduğu kadar bedenin de gıdası olduğunu unutmamak gerekir. Tarihte birçok hastalığın müzikle tedavi edildiği, müziğin tıpta da destekleyici olarak kullanıldığına dair pek çok kanıt var.

Müzikle terapi uygulamaları, artık birçok ülkede tıp dünyasınca da kabul ediliyor. Tıbbın babası sayılan Hipokrates in 2400 yıl önce, bazı hastaları ilahi dinlemeleri için tapınaklara götürdüğü rivayet ediliyor. Kutsal kitaplarda Davut peygamberin hasta kral Saul un depresyonu için mezmur okuduğu biliniyor. Yine ll.Sultan Bayezid in Edirne de 1488 yılında yaptırdığı darüşşifada, hastaların müzikle tedavi edilmelerini emrettiği günümüze ulaşan bilgiler arasında. Yeterli bilgiye sahip hekimbaşı, önce hastalara müzikli makamları dinletiyor, ardından onların kalp atışlarına bakıyor ve uygun melodiyi belirleyerek tedaviye başlıyormuş.

Kısacası her alanda her ülkede müziğin anlamı çok büyük. Bu nedenle ne yapın edin, ritimsiz kalmayın…