Hindistan’ın en güzel bölgelerinden biri olan Kerala’nın ‘God’s Own Country’ olarak anılışı boşuna değil. Bu harika coğrafyada zaman geçirince insan bunu daha iyi anlıyor.
Bundan birkaç yıl önce Kerala bölgesinin güneyinde yer alan Trivandrum’u gördükten sonra, bu topraklara tekrar gelme isteği arada bir kendini hatırlatıp dururdu. Araya başka seyahatler, öncelikler ve pek tabii zaman girdi; ancak Kerala’nın beni orada beklediğini ve bir gün oraya gitme zamanının geleceğini biliyordum. Hindistan’la ilgili malum şöyle bir söz vardır: Hindistan’ı ya çok seversin ya da hiç sevmezsin. Ben ilk gruptanım. Renkler, gelenekler, festivaller, tatlar ülkesine kayıtsız kalmak mümkün mü?
Kochin’e Varış
Daha İstanbul’da Etihad Havayolları’nın uçağına adım atar atmaz, farklı ülkelerden oluşan kabin ekibi, insanı anında havaya sokmaya yetiyor. Üstelik bu duygu, bana bir zamanlar başka bir havayolunun uçuş ekibinden olduğumu ve binlerce mil katettiğim uçuşları hatırlattığı için daha anlamlı. Abu Dhabi’ye vardığımda Kochin uçuşu için kapıya gidiyorum ve bu kez Hindistan’a varmadan, adeta Hindistan’da olduğumu hissediyorum. Sarili kadınlar, eski Türk filmlerinden fırlamış gibi görünen erkek tipleri, çocuklu aileler ve çoktan havaya girmiş ben, kapıda bekliyoruz. Kochin uçuşu oldukça kısa, 3,5 saat sonra Kochin’e vardığımda gecenin 4’ü olmasına rağmen eşini, dostunu, akrabasını karşılamak için havaalanının çıkış kapısına gözlerini kilitlemiş olan renkli kalabalıkla göz göze geliyorum. Benim gözlerim de o esnada bir hafta boyunca transferimi yaparak, kilometrelerce yolda bana eşlik edecek olan Anil’i ve adımın yazılı olduğu kağıdı arıyor. Kalabalığa rağmen Anil’i görmem zor olmuyor. Anil, sempatik, kocaman gülümsemesiyle karşılıyor beni. Arabaya doğru yürürken saat gecenin 4’ü değilmiş de adeta öğle saatleriymiş gibi sıcak ve nemli. Welcome to Kerala!
Kochi-Thekkady; Enfes Manzaralarla Dolu Bir Yol
Saatlerdir yolda olmanın etkisiyle, gözlerim yola çıktıktan bir süre sonra ara ara kapanmaya başlıyor. Saat 6 gibi güneşin ilk ışıkları Kochi’den Thekkady’e uzanan yolun şahane manzaralarını aydınlatmaya başlarken, ‘Uyku zamanı değil, bu enfes doğayı hafızama kazıma zamanı’ diyerek dolambaçlı dağ yollarını, ormanları, yoğun bitki örtüsünü ve adeta topraktan fışkıran muhteşem yeşil tonlarını doyasıya seyrediyorum.
Anil; muz, su, sütlü çay ve Hint kahvesi satan salaş bir yol kenarı büfesinde duruyor. Saat 6:30. Hava muhteşem. Dağ yolundan tek tük araba geçiyor. Büfedeki adam İngilizce bilmediğinden Anil ona birkaç muz ve su istediğimi söylüyor. Kendisi için de bir kahve söylüyor ve ev yapımı kurabiyelerin olduğu plastik kavanozların birinden kurabiye alıyor. Ben muz; o kahve ve kurabiyesi ile, sabah saat 6:30’da, yol kenarındaki salaş bir büfenin sandalyesinde, yemyeşil doğanın içinde mutlu ve huzurluyuz.
Thekkady Otel
Odaya kendimi attığımda, 1-2 saat olsun uyumalıyım diyerek kendimi uykunun kollarına bırakıyorum. Sonraki anlar şöyle geçiyor; rüya mı gerçek mi olduğunu bilmediğim bir anda gözlerimi araladığımda, odanın balkonunun hemen yanındaki ağacın dallarından birinde oturmuş bana bakan kocaman bir maymun, oda servisinin kapıyı çalışı ve odaya Hindistan cevizli kurabiye, muz cipsi, kakuleli kurabiye bırakışı, benim de bunları uyku sersemi yemiş olmam☺
İlk gün toparlanmaya çalışmakla geçiyor. Neyse ki bu durumu kurtarıcı masajlar var. Kerala bölgesi, ayurvedik terapileri ve masajlarıyla ünlü. Kadim öğretiler yüzyıllardır uygulanıyor. Buraya kronik rahatsızlıklara ya da ağrılara sahip, dünyanın pek çok yerinden pek çok insan tedavi ve terapiler için geliyor ve hafiflemiş olarak dönüyor. Ayurveda, geçici değil, hayat boyu etkisi süren terapiler ile tam bir iyileşme sağlayan, bitkilerin şifasını insan vücuduna taşıyan, özel, alternatif tıp yöntemlerinden.
Yemyeşil bir doğa örtüsü içinde konumlanan Cardamom County’de, balkonda çay içerken maymunu bir daha görmeyi bekliyor ve arada yağan yağmurun tadını çıkarıyorum. Otelin ayurveda odasında yaptırdığım masaj, şimdiye kadar yaptırdığım en etkili masajlardan biri oluyor. Akşam yemeğindeki köriler ve hayatımda yediğim en güzel ‘paratha’ (bir çeşit gözleme) ilk güne noktasını koyuyor.
Periyar Tiger Reserve, Baharat Bahçeleri ve Fil Safari
Sabah 6’da kalktığım günün programında, ilk olarak Periyar Tiger Reserve bulunuyor. Hayvanları görmek için sabahın erken saatleri daha ideal olduğu için 07:30’daki ilk teknede, ‘Giymesem olur mu?’ diye sormak istediğim hayli pis bir can yeleğiyle, bir amcanın yanında yerimi alıyorum. Hintli ailelerin yanında bir tek ben yabancıyım. Sadece yerli turist var. Bu renkliliğin arasında farklı bir renk olmak ve benden başka turist olmaması epey hoşuma gidiyor.
Tekne 1,5 saat boyunca yavaş yavaş süzülüyor. Kalabalık hareketlendiğinde anlıyorum ki birileri uzakta bir hayvan gördü. Böyle anların heyecanı çabuk yayılıyor. Müthiş bir bitki örtüsü ve doğa. Hayran kalmamak imkansız. Dünyada sadece 44 adet kalmış kaplanlar ise bu yoğun ormanın derinliklerinde. Bize kalan sadece ilerde gördüğümüz bir fil ailesi ve suyun yakınında oturmuş bir yabani geyik familyası. Thekkady, dağlık bir bölge ve deniz seviyesinden yüksekte olduğu için bildiğimiz ve alışık olduğumuz Hindistan ikliminin dışında bir havaya sahip. Öyle ki üzerimdeki monta rağmen biraz üşüyorum bile. Tekneler iskeleye yanaşıyor. Bizim turumuz bitti ancak gün boyu birkaç tur daha olacak. Teknelerden dağılan renkli kalabalık mutlu. Maymunlar ortalıkta yiyecek bulmak için cirit atıyor.
Thekkady’e, Hindistan’ın ‘baharat bahçesi’ demek yanlış olmaz. Hemen hemen her virajda ‘Spice Garden’ yazısı karşıma çıkıyor. Anil, bunlardan birinde durup, bahçede yetişen baharat çeşitlerini ve özelliklerini bahçenin sahibinden dinleyebileceğimi söylüyor. Elim kolum doğal yağlarla, esanslarla ve taze baharatlarla dolu oradan çıkıyorum. Amacım eve dönünce Hint kokularını ve tatlarını biraz daha yaşamak.
Günün son durağı ise Thekkady’deki ‘Elephant Camp’. Burası karışık duygular yaşamama sebep oluyor. Hem file yakın olmayı istiyorum hem de zavallı hayvanları kullanan bu ‘turistik’ atraksiyona karşı mesafeliyim. Daha önceki yıllarda Tayland’da da file binmişliğim var; ancak o zaman kendimi hiç kötü hissetmemiş, sorgulayacak bir durum olduğunu düşünmemiştim. Sanırım aradan geçen yıllarda farkındalığım arttı. Bu defa aslında bunu yapmak istemiyorum, amacım sadece filin fotoğrafını çekmek ama Hintli adamlar illa para alma derdinde, para yoksa fotoğraf da yok. Bakıcısı, bineceğim platforma doğru fili yaklaştırıyor. Ağzında bir palmiye dalıyla yavaş yavaş yanaşan file bakıp, sonsuz bir şefkat duyuyorum. Bindiğim andan itibaren inmek istiyorum. Korkunç bir iç huzursuzluğu ve üzüntüsü duyuyorum. Filin kalın derisine dokunarak bu ızdıraplı 15-20 dakikayı bir şekilde tamamlıyorum. Fil ile poz verilen bir noktada, bakıcı fotoğrafımızı çekmek için telefonumu vermemi söylüyor. Geriye bakıcının çektiği fotoğraf ve vicdan muhasebesi kalıyor. Fil Kampı’ndan ayrılırken mutsuzum. Otelin ayurveda merkezinde yaptırdığım masajla, akşam yemeğindeki nefis köriler ve paratha ile avunuyorum.
Yemyeşil Yollar, Huzur Dolu Nehir Gezisi, Mararikulam Beach
Sabah yine erken başlıyor. Kahvaltıda baharatlı patates ve dosa var. Dosa incecik bir Hint krepi. Kahvaltıdan sonra yola çıkıyoruz. Nefis çay plantasyonlarından, yol boyu dizili kasabalardan, çarşılardan, rengarenk sarili kadın görüntülerinin arasından geçiyoruz. Geçtiğimiz yollar hayatım boyunca unutamayacağım kadar yeşil.
Yol böyle renkli olunca hiç sıkılmıyorum. Anil çoğu zaman diğer arabalara teğet geçiyor. Araba kullanmak Hindistan’da ayrı bir mesele. Onlar birbirini bir şekilde idare ediyor da bizler kullanmaya kalkışsak, durum ne olur emin değilim. Öğle saatlerinde Allepey’e varıyoruz. Nehirde süzülen ya da kıyıya bağlı duran otantik tekneler tam bir görsel ziyafet sunuyor. Lonely Planet’ın ‘mutlaka yapılması gereken’leri arasında yer alan Kerala’da tekne turunun ya da bu teknelerde konaklama deneyiminin son derece yerinde olduğunu, nehirde geçirdiğim birkaç nefis saatin sonunda tam olarak anlıyorum.
Tekneye bindiğimde kaptan, miço ve aşçı karşılıyor beni. Kıyıdan uzaklaşmaya başladığımız an hayranlık dolu minik çığlıklar atıyorum. Teknenin motoru oldukça sessiz, dolayısıyla doğanın seslerini ve nehrin sessizliğini bozmuyor. Tekne süzülüp giderken Rosanna Riverscape (Raxa Collective otel grubunun Sosyal Medya ve Kurumsal İlişkiler Sorumlusu) bu ‘Houseboat’un tamamen el yapımı olduğundan, gövdesinin ağaçtan, diğer tüm bağlantılarının, tavanının ve yan kısımlarının elde örülerek yapıldığını anlatıyor.
Nehir kenarında günlük yaşam tüm sakinliği ve doğallığıyla akıyor. Dar kanallardan geçişte evlere daha yakın olduğumuz için bahçesinde bir leğende çocuğunu yıkayan anne, nehirde çamaşır yıkayan kadınlar, el sallayan gençler, çocuklar hemen birkaç adım ileride oluyor. Günlük yaşamın gerçek anlamda ‘kıyısından’ geçiyor olmak oldukça keyifli. ‘Kerala Backwaters’ta binlerce kişi yaşıyor. Evler yapılırken ihtiyaç duyulan malzemeler geleneksel kayıklarla taşınıyor. Doğa ne verirse o yeniyor. Bunlar da genellikle pirinçten, muzdan, muz ağacının gövdesinden ve kabuğundan yapılan baharatlı yemekler; Hindistan cevizi ile yapılan envai çeşit lezzet ve nehirden çıkan bir balık türü oluyor. Tekne ‘tabak’ almak için kıyıya yaklaşıyor ve miço gördüğü ilk muz ağacından hızlı bir hareketle iki dev yaprağı kesiyor, böylece öğle yemeğimiz için ihtiyacımız olan tabaklarımıza kavuşuyoruz:) Burada muz yaprakları tabak olarak kullanılıyor. Harika!
Huzuru bol, güneşi ısıtan, doğası hayran bırakan bir öğle sonrası yaşadığım için hayata ne kadar teşekkür etsem az. Ancak teşekkürlerim burada bitmiyor. Buradan gideceğim yer Raxa Collective Otel grubuna ait bir başka adres. Xandari Pearl adlı, Mararikulam Beach’te yer alan bu özel otel, sadece 16 villadan oluşuyor. Alabildiğince doğal bırakılmış alanlar, yumuşacık beyaz kumlara basarak ulaşılan upuzun geniş bir sahil, geleneksel balıkçı tekneleri, sabah erken saatte ağ atan balıkçıların ufukta görünen silüetleri, sahilde ayak izlerinizden kaçışan binlerce irili ufaklı beyaz yengeç, eşsiz günbatımları, televizyonsuz odalar, doğa dostu ve eko sisteme uyum sağlayan uygulamalar, otelin geniş bahçesinde yetişen baharatlar, ferah, sade ve elegan odalar ve bu odalarda palmiye ağaçlarının altında duş alma deneyimi sağlayan açık banyolar, butik ve kişiye özel hizmet anlayışı ile servis veren bir restoran, gece romantik aydınlatmalar, siz havuzdan çıkmadan hazır edilip şezlongunuzun yanındaki masaya servis edilen, taptaze limon ve salatalıklı bir sürahi su, Xandari Pearl ile ilgili aklımda kalan ve gönlümü çelen önemli detaylar arasında.Balayına gidecek olanlara, ilişkisini tazelemek isteyenlere, sevgilisini tatilde tanımak isteyenlere kesinlikle tavsiye ederim.
Kochin’de Veda Günü
Kerala’daki son gün Kochin’de geçecek. Rosanna ile buluşup Fort Kochi ve Mattanchery’de dolaşacağız. Anil bizi önce öğle yemeği için Fort Kochi’de Rosanna’nın bayılarak anlattığı, kuzey Hint mutfağı lezzetleri ile ünlü ve bir karı kocanın işlettiği Dal Roti’ye bırakıyor.
Restoran hareketli. Sadece Hintli müşteriler değil, Avrupalı müşteriler de var. Zaten Fort Kochi, Kochin’in turistik yüzü. Burada Avrupalı yüzlere rastlamak oldukça sıradan. Pek çok hediyelik eşya dükkanı ve yoga kursu ilanları var. Burada ‘homestay’ yaparak uzun süre kalan, yoga ve ayurveda öğrenmek amacıyla Hindistan’ın bu bölgesine gelen Avrupalı çok. Hindistan’daki bu nefis baharatlı lezzetleri özleyeceğim için biraz buruğum bugün.
Öğle yemeğinden sonra Fort Kochi nin 12. yüzyıldan bu yana baharat ticaretinin en önemli noktalarından biri olan limanını da görebildiğimiz, Chinese fishing nets (Çinliler geliştirdiği için bu şekilde anılan bir balık ağı çeşidi) civarında turluyoruz. Burası balıkçıların, satıcıların ve turistlerin mekanı. Şehirde 1500 lü yıllarda Portekizliler ile başlayan koloniyel etki, binalarda anında göze çarpıyor. Büyük ve görkemli, Avrupa mimarisine sahip evler, kiliseler, insanı Hindistan da olduğu hissinden bir an uzaklaştırıyor. Birçok eski bina burada butik otele dönüştürülmüş. Turistik bir bölge olduğu için dükkanlardaki objeler, Hint işi örtüler, dekoratif eşyalar daha fiyatlı. Biraz Fort Kochin de sallandıktan sonra Mattanchery e geçiyoruz. Şehrin bu bölgesi 18 ve 19. yüzyıllarda baharat ticaretinin yapıldığı bölge. Burada hemen her şey ilgi çekici ve renkli. Her boy ahşap inek kafaları, Ganesha heykelleri, duvarlardaki graffitiler… Sanat galerilerinin ve keyifli dükkanların olduğu Mattanchery de, 1568 yılından kalan bir Sinagog da bulunuyor.
Mattanchery, dolaştıkça detayları daha çok yakaladığım, neredeyse dünyanın büyük bir kısmının ruhunu birkaç sokakta toplamış, enerjisi güzel bir bölge. Hindistan ama bir başka Hindistan. Keşke biraz daha zamanım olsaydı diyorum. Bu arada yılbaşında gelebileceğimi, kutlamaların Kochin’de rengarenk olduğunu ve tematik partilerin de düzenlendiğini söylüyor Rosanna. Sıcak bir iklimde, sıcak insanlarla birlikte yeni yılı kutlamanın iyi bir fikir olacağını düşünüyorum.
Kochin de akşam oluyor. Limandaki balıkçı tekneleri, ileride yanmaya başlayan ışıklar, otelin sade ve dinlendirici havası bu gece uçuş yapacağımı unutturuyor bir an. Sanki her şey daha yeni başladı. Burnumda ve damağımda nefis tatlar bırakan köriler, giysilerime sinmiş ayurvedik masaj yağları, renkli sariler, yemyeşil ormanlar, çay plantasyonları İstanbul a döndükten sonra bir süre daha gözlerimin önünde uçuşacak. Gözlerimi birkaç saniye kapatıp bu anı ve geçen bir haftanın tüm an larını zihnime ve kalbime mühürlüyorum.
Dünyamızda barış ve güzelliklerin çoğaldığı bir yıl olsun!