Mardi Gras ve New Orleans

Mor, altın ve yeşil… Pul, peruk, tütü ve boncuklar… Mardi Gras kutlamaları sadece yetişkinlere değil, her yaşa hitap eden bir karnaval şeklinde geçiyor.

New Orleans’ın yerlisi olan arkadaşımdan aldığım tüyolarla valizimi yapıp yola çıktığımda, henüz pek bir şey bilmiyordum ne Mardi Gras, ne de New Orleans hakkında. Tıpkı izleyeceğim filmin konusunu önceden bilmemek gibi, biraz sürpriz olacaktı tüm yaşayacaklarım…

Mardi Gras’ın Hikayesi

Filmi burada biraz sona sarıp, Mardi Gras’ın tarihçesi ile ilgili sonradan okuyup öğrendiklerimi kısaca anlatacağım. Mardi Gras kutlamaları ta 17’inci yüzyıla, Fransız Kralı Bourbon’a kadar uzanıyor. Hıristiyanlık’ta Büyük Perhiz (Lent) öncesindeki salı günü bol bol yenilip içildiği için bu güne Fransızca’da ‘yağlı salı’ anlamına gelen Mardi Gras ismi verilmiş. Mardi Gras kutlamaları, Fransız kolonileri ile Avrupa’dan Amerika kıtasına ve Mississippi Nehri kıyısında yer alan New Orleans şehrine sıçramış.

1700’lerin başında Fransızlar’ın kurduğu New Orleans’taki ilk Mardi Gras kutlamaları, Louisiana eyaleti valisinin organize ettiği ve şehrin aristokrat ailelerinin katıldığı balolar ile başlamış. Sonraki yıllarda ‘Krewe’ adı verilen şehrin elit kulüpleri, Mardi Gras organizasyonunu ele almış ve ilk geçit törenlerini organize etmeye başlamışlar.

Her geçen yıl gelişen kutlamalarda, Krewe üyeleri atlı arabalar üzerinde, ellerinde meşaleler ve üzerlerinde temalı kostümlerle New Orleans’ın ana caddelerinden geçerken, bir yandan da izleyicilere boncuk, madalyon gibi armalarının yer aldığı çeşitli hediyeler atmaya başlamışlar. Törenlerin tüm hazırlık masrafları, kostümler vs. kulüp üyeleri tarafından karşılandığı için Mardi Gras’da geçitte olmak, bir nevi aristokrasinin simgesi olarak yerleşmiş. Bu kulüplere üye olmak ve aidatları karşılamak herkesin harcı değilmiş. Bugünkü geçit törenleri de New Orleans’ın köklü kulüplerinin oluşturduğu temelden ve aynı isimlerle devam ediyor. Karnavalın ana renklerinden mor adaleti; altın gücü; yeşil ise inancı simgeliyor. Bu renklerde giyinmek ve aynı renklerdeki boncukları toplamak, Mardi Gras gelenekleri arasında devam ediyor…

Mardi Gras 2016

Gelelim günümüze… New Orleans’a meşhur “yağlı salı” gününden önceki cuma akşamı varıyorum. Mardi Gras’ın en önemli geçitleri ve meşhur baloları da salı gününden önceki bir hafta içinde gerçekleşiyor. Louisiana eyaletinde Mardi Gras resmi tatil ilan edildiğinden, kutlamalar New Orleans’ı kaplayan koskoca bir açık hava partisi şeklinde yapılıyor. Üstelik bu dev parti sadece yetişkinlere değil; ailelerin ve küçük çocukların da katıldığı ve geçitlerden heyecanla boncuk, oyuncak topladığı her yaşa hitap eden bir karnaval şeklinde geçiyor.

Şehrin ana caddeleri St. Charles, Canal ve Magazine en büyük geçit törenlerine ev sahipliği yapıyor. Sabahın erken saatlerinde aileler ellerinde açılır kapanır sandalyeleri, boncuk toplamak için üstüne çıkacakları mini merdivenleri, yiyeceklerinin ve içeceklerinin olduğu buzlukları ve üzerlerinde rengarenk kostümleri ile geçit yapılacak yol kenarlarında yerlerini alıyorlar. Yollar trafiğe kapatılıyor ve öğle saatlerine doğru küçük kulüplerin geçitleri başlıyor. Asıl büyük geçitler ise akşamüstü 17.00-18.00 saatlerinde başlıyor ve tamamlanması yaklaşık 3-4 saati buluyor.

Karnavalın en önemli geçitleri, yine şehrin en köklü ve eski kulüpleri tarafından hazırlanıyor. Bu geçitlere katılıp arabalardan boncuk atmak isteyen ‘Krewe’ üyeleri, kişi başı 2000 dolara kadar çıkabilen yüksek katılım ücretleri ödüyorlar. Ziyaretçiler için ise geçitleri izlemek ve boncukları toplamak bedava☺

Mardi Gras’da kaçırılmaması gereken en önemli geçit törenleri arasında, şehrin en eski kulübü tarafından organize edilen Krewe of Rex’i; binlerce üyesi olan, temaları ve kostümleri ile dikkat çeken Bacchus ve Endymion’u ve geçit sırasında Hindistan cevizi dağıtılan Afrika kökenli Krewe of Zulu’yu sayabiliriz.

Geçitlere katılan ‘Krewe’ üyelerinin kimliklerini gizlemeleri için maske takmaları gerekiyor. İzleyiciler açısından ise geçitler sırasında en fazla ganimeti toplayabilmek ve kostümleri ile dikkat çekmek önem taşıyor. Mardi Gras geçitleri belli saatlerde ve rotalarda yapılırken, bir yandan da şehrin French Quarter denen tarihi bölgesindeki en eski cadde olan Bourbon üzerinde 7/24 Mardi Gras kutlamaları devam ediyor. Barları, restoranları ve gece hayatı ile ünlü bu caddenin balkonlarından, gelen geçene sürekli boncuk atan bir insan topluluğu bulunuyor. O balkonlara çıkıp, gelene geçene boncuk atabilmek için de en azından 20-100 dolar ödeme yapmak gerekiyor.

Bunlara Dikkat!

Geçitler sırasında ve Bourbon’da yürürken havadan gelen boncuklara dikkat!

New Orleanslılar “Eğer yüzünde boncuk patlamadıysa ve yakalarken ellerin yanmadıysa, Mardi Gras’yı gerçekten yaşamamışsın demektir” diyorlar. Yerlere düşen boncuklar da bir ayrı tehlike unsuru. Sokaklara saçılan milyonlarca boncuk, dikkat etmezseniz kayıp düşmenize sebep olabiliyor. Bir de geçit törenleri başladıktan sonra caddenin bir tarafından diğer tarafına geçmek neredeyse imkansız. Hangi taraftaysanız, geçit bitene kadar karşıya geçemiyorsunuz.

Biraz da New Orleans

New Orleans ya da kısa adıyla NOLA, tarihi ve çoklu kültürü ile daha önce gördüğüm Amerikan şehirlerinden oldukça farklı. French Quarter’da sokak lambaları hala gaz yağı ile aydınlatılıyor, ferforje parmaklıklı balkonlardan büyük saksılarda çiçekler sallanıyor ve oya gibi işlenmiş binalarda Fransız mimarisinin esintileri okunuyor. Festival olsun olmasın, şehrin sokaklarından her daim müzik taşıyor. Metrosu yok. Yollar şaşırtıcı derecede bozuk. Mississippi Nehri filmlerdekiyle aynı kahverengilikte akmaya devam ediyor. Bir de sokaklarda içki içiliyor! Amerika’da Las Vegas dışında sokakta içki içilen ikinci şehir New Orleans. New Orleans kültüründe büyü, Voodoo bebekleri ve kurukafa figürleri de var. Kısaca kuralları olmayan rengarenk bir şehir New Orleans.

 

Bunları Yapın!

New Orleans festivalleri, caz ve blues kulüpleri ve gece hayatının yanı sıra mutfağıyla da oldukça meşhur, hatta Amerika’nın ‘Mutfak Başkenti’ olarak da biliniyor. Dolayısıyla New Orleans’a yolunuz düşerse, görülecek çok yer, dinlenecek çok müzik olduğu gibi tadına bakılacak da çok lezzet var. Bu yazıyı bitirirken sizlere New Orleans’a dair birkaç ufak tavsiye…

– French Quarter’ın sokaklarında kaybolun.
– New Orleans’ın en eski restoranı Antoine’s da yemek yiyin.
– Göl kenarındaki restoranlarda Kömür Izgarasında İstiridye’yi (Chargrilled Oysters) mutlaka deneyin.
– Cafe du Monde’da New Orleans kahvesi için ve yanında meşhur hamur tatlısı Beignet’i isteyin.
– Magazine Caddesi’ndeki Surrey’s Cafe’ye kahvaltıya gidin ve Shrimps and Grits (Karides ve Tahıl) yiyin.
– Bourbon Street üzerindeki tarihi ve kült mekân Pat O’Briens’da New Orleans’a özgü Hurricane kokteylini için.
– Herhangi bir restoranda denk gelirseniz sadece özel zamanlarda hazırlanan kerevit haşlamayı (Crawfish Boil) mutlaka deneyin.
– Jackson Square’de sokak sanatçılarını keşfedin ve galerileri gezin.
– 1722’den beri ayakta kalmış Amerika’nın en eski barı Lafitte Blacksmiths’de Johnny Gordon’un piyano eşliğinde canlı performansını dinleyin.
– Jazz barları ile meşhur Frenchmen Caddesi’nde bardan bara zıplayın ve The Spotted Cat Bar’a mutlaka uğrayın.

Seyahatinizi planlarken New Orleans festival takvimine de bakmayı ihmal etmeyin☺

Serra Tükel


Önerilen yazılar