Miami’de bir ocak öğle sonrası. Işıltılı bembeyaz kumların ardından okyanus göz kırpıyor. Ocean Drive’da ‘Happy Hour’ saati…
Türk Hava Yolları’nın kusur bulmakta zorlandığım servisi ve profesyonel kabin ekibiyle direk uçtuğum Miami, ilk gün beni beklediğimden daha serin bir havayla karşılayınca, bavuluma koyduklarımı gözden geçirmeden duramıyorum. Neyse ki güneşin son derece cömert davrandığı öğle sonrası, birkaç saat kemiklerimi ısıtmaya ve kış ortasında yazı yaşatmaya yetiyor. Yine de kış aylarında yapılacak seyahatlere, sabah ve akşam saatlerinin olası serinliğini göz önünde bulundurarak, biraz alternatifli kıyafetle çıkmakta fayda var.
Ocean Drive’a dönecek olursak, fazlaca boyalı duran kokteyllerden ısmarlamak yerine uzun, beyaz kumsala doğru yöneliyorum. Okyanus kıyısı, ruhu dinlendirmeye, ‘hiç kimse’ olmaya ve rüzgarın özgür çağrısına kapılmaya daha uygun. Barların ve kafelerin masalarını ise önlerinde içlerine sulu boya karıştırılmış gibi abartılı renklerde ve Amerika’nın kendisi gibi devasa boyutta kokteyl bardakları bulunan, muhtemelen burada yaşayan değil, Miami kült’ünü yaşamak isteyen müşteriler doldurmuş. Miami Beach yazılı, hava sıcaklığını da gösteren saatte 70 Fahrenheit yazıyor. Bu da Miami için ideal bir sıcaklık demek.
- Ocean Drive
Buranın atmosferini solumak, ‘görmek’ ya da ‘görülmek’ isteyenler, akşam üzeri içkilerini alıp DJ’lerin müzik yapmaya başladığı otellerin havuz başına ya da bir masaya ilişiyor. Ocean Drive’ın hemen arka caddesinde yer alan Diner ise Miami’nin diğer ‘kült’ adreslerinden. Gri, metalik ve son derece film karesi tadındaki Cafe&Restaurant’ın kırmızı ‘kitch’ deri koltuklarına kurulup, sipariş vererek bu film karesini tamamlamak mümkün.
Ocean Drive’da fotoğraf karelerine çokça palmiye ve palmiyeler kadar dikkat çekici olan arabalar giriyor. Art Deco binaların önündeki Cadillaclar, Porcheler buranın imajını tamamlamakla kalmıyor, çoğu kişinin aklındaki Miami imgesinin de karşılığını veriyor. Sonsuza kadar uzanıyormuş gibi görünen geniş, bembeyaz kumsalda ilk sırada neden çok katlı otel ya da ‘residans’ların boy gösterdiği ise aklımın almadığı bir şehircilik. Oysa alçakgönüllü boyutlarda yapılmış bahçeli evler, bu sahillere kuşkusuz daha çok yakışırdı.
- Ocean Drive
- Ocean Drive
Bu yanyana dizili binaların alamet-i farikaları ise herkese ait olan plajdan, otellerin bahçelerine ve sonra içlerine girilince anlaşılıyor. En ünlü otel zincirleri burada sıralanmış durumda. South Beach’te konumlanan ‘The Setai’, plajdan bakıldığında kendini iyi gizleyen bir mabed gibi. Otelin havalı beach bar’ından havuz başındaki lodge’lara doğru sızdığınızda, ortamdaki havalı dokunuşları hemen hissediyorsunuz. Uzakdoğu detayları ve tonları hakim olan otelde, havuz kısmında çalışan ekip de Uzakdoğu ağırlıklı. Zarif bir biçimde Tayland’lıların nezaketinde ellerini önlerinde birleştirerek selamlıyorlar sizi. Lodge’larda havluların üzerine dev deniz kabukları ya da istiridyeler yerleştirilmiş. Oteli ana binaya bağlayan Uzakdoğu esintisinin çeşitli heykellerle devam ettiği geçitte ise otelin spa’sı yer alıyor. Öğleden sonra sertleşen rüzgarın etkisiyle plajdan üşüyerek sığındığım spa’nın ısıtıcılı masaj yatakları ve rahat atmosferi, anında kaslarımı gevşetmeye yetiyor. Miami’nin tadı lüks otellerde salınmakla çıkıyorsa, ‘The Setai’ beklentileri yüksek bünyeleri tatmin edici detaylara ve ince bir zevki, konfor ve şıklıkla birleştiren sade bir atmosfere sahip.
- Bal Harbour
- Marina
- Miami South Beach
- Setai Güneş Doğuşu
Miami günlerinin ‘olmazsa olmaz’ları arasında tabii ki alışveriş yer alıyor. Trafiğe kapalı Lincoln Road’da çeşitli markaların mağazaları arasında turlarken, alışveriş molalarını güzelleştiren kafe ve restoranlar İtalyan mutfağı ağırlıklı olduğundan, makarna ve pizza seven Türk damaklarını mutlu edecek nitelikte.
Açık havada alışveriş yapmak, yorulunca kafelerde soluklanmak ve gelen geçene bakmak, kapalı alışveriş merkezlerinden çok daha iyi bir alternatif. Lincoln Road’daki mağazalarla yetinmeyenleri ve alışverişte sınır tanımayanları ise St. Regis Bal Harbour Hotel’in hemen karşısında konumlanan Bal Harbour’ın, sıkıcı alışveriş merkezi konseptinden sıyrılan, mümkün olduğunca açık havada ve yeşillikle lüks mağazaları birleştiren ortamı bekliyor. Bal Harbour bölgesine gelmişken St. Regis’in restoranında yemek ya da barında takılmak da bir alternatif. Miami’nin en iyi otelleri arasında yer alan St. Regis, bu seyahatimde, neredeyse tüm duyularıma hitap eden ve mutluluk veren bir detaya sahip. O da artık detay olmaktan çok daha öteye geçen, efsane kahvaltısı. Son derece özenli, lezzetli ve sağlıklı alternatiflerin servis edildiği kahvaltıda, çalışanların ilgisi bu tatları tamamlıyor. Kahvaltı öncesi uyandığımda, gördüğüm ilk manzaranın nefis okyanus manzarası olması ise otelle ilgili aklımda kalan güzelliklerden biri.
- Miami South Beach
- Lincoln Road
- Midtown
Miami, sadece ‘star’ların sahip olduğu malikaneler, abartılı arabalar ve lüks mekanlar demek değil elbette. Sanat sever bünyeleri de besleyecek ‘Art Miami’ her sene yapılıyor. Art Miami’ye denk gelmeseniz de şehrin sanatçı ruhlu ve bohem semti ‘Wynwood’ da takılmak, devasa graffitilerin, kahvecilerin, tasarım mağazalarının, sanat galerilerinin ve sokağın tadını çıkarmak Miami seyahatinin, şimdiye kadar alışılagelmiş ‘Miami’ imajından farklı bir tat sunan kısmı. Wynwood’da Panther Coffee’nin kahvelerinden denemek, Wynwood Walls’un son derece ilham veren graffitilerinin önünde poz vermekse adetten.
Wynwood’a gelmişken, günü buradaki pub ya da restoranlardan birinde bitirmek de mümkün ancak semt değiştirmek isterseniz, hemen yakınındaki Midtown’da alışverişe devam edip, çeşitli restoranlarda akşama devam edebilirsiniz. Daha ‘Amerikan’ bir alternatif ise, ayaküstü yemek için asıl şubesi Washington’da bulunan Five Guys. Hamburgerleri meşhur fast food mekanın vejetaryen alternatifleri de bulunduğunu belirtmeden geçmeyelim.
- St. Regis
- Little Havana
- Wynwood Duvarları
- The Setai Havuz
Küba’ya bu kadar yaklaşmışken biraz Havana sokaklarının esintisini hissetmek için ‘Little Havana’ya gidebilir, her gün öğleden sonra başlayan canlı Küba müzik performansını dinleyerek, Küba’da çok sevilen bir oyun olan ‘domino’ oynayanları izleyebilirsiniz.
Türk Hava Yolları’nın Miami’ye direk uçmasının, gurme damaklara, gece hayatını sevenlere, alışveriş düşkünlerine sunduğu avantajların yanı sıra benim için bir avantajı da Miami’den Meksika’ya uygun fiyata ve kolaylıkla ulaşılabilen pek çok alternatifin olması. Dünya, Türk Hava Yolları’nın uçtuğu destinasyonların artmasıyla gittikçe küçülürken, seyahatleri alternatifli rotalara dönüştürmenin keyfi de seyahat etmenin tadını bir kat daha artırıyor.