Omurganızın sağlıklı olması hem fiziksel hem mental olarak hastalıklardan korunmanız için önemli.
İnsan omurgası tam anlamıyla mükemmel bir yapıdır ve bu mükemmelliğe evrimsel bir süreci geçirerek gelmiştir. Anne karnındayken tek kavisli olan omurgamız, doğduktan sonra yavaş yavaş gelişmeye başlıyor ve iki ayağımız üzerinde yaşamımızı sürdürebilmemiz için dört kavisle o eşsiz yapısını tamamlıyor. İnsanların yürüyebilmeleri için ortalama 1 yıla ihtiyacı var. Yani, sinir, kas ve iskelet sistemimiz diğer canlılarda olduğu gibi anne karnında gelişmiyor. Bu nedenle de büyüme çağında neler yaptığımız, bedenimizi nasıl kullandığımız oldukça önemli.
Diğer yandan bedenimizde yer alan enerji kanalları da omurgaya bağlı çalıştıkları için omurgayı onlar olmadan değerlendirmek yanlış olur diye düşünüyorum. Siddha yoga öğretilerinden yola çıkarsak tüm bedenimizi saran 720 milyon enerji kanalının olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan 100 tanesi önemli, 3 tanesi de temel kanal (nadi) olarak kabul ediliyor. Gözünüzün önüne getirebilmek için ince kabloları düşünebilirsiniz.
Bizi iyileştiren ya da tıkandığı için hastalıklara neden olan enerjimizin bedenimizde doğru biçimde akması gerekiyor. Üç temel nadi’ye odaklandığımızda basit tanımlarla şunları söyleyebiliriz. Omurganın sağ tarafında yer alan nadi, Pingala diye isimlendiriliyor ve güneş enerjisini, eril enerjiyi ve ateşi temsil ediyor. Omurgamızın solunda yer alan nadi ise İda ve dişil enerji, soğuk ay enerjisini simgeliyor. Omurgamızın tam ortasından, kuyruk sokumundan başlayarak yukarı çıkan nadi ise Sushumna ve yaşam enerjimiz. Yoga öğretileri içinde Kundalini, Çin öğretilerinde Chi, Hristiyanlıkta Holly Spirit (kutsal enerji) olarak tanımlanıyor. Bugün yoga dünyasında birçok yogi ve yogini kundalini enerjisinin aktifleşmesi ile ilgili çalışmalar yapıyor ve bunun fiziksel ve mental sağlıkları için ne denli önemli olduğunu biliyor.
Yoga eğitmenleri gövdenizi sağa ya da sola çevirmenizi söyleyerek omurganızı bir çevrilmenin içine soktuklarında genelde şu komutu verirler. “Omurganı ıslak ve kirli bir bez gibi hayal et. Sıktıkça o bezden kiri nasıl atıyorsan, çevrilmelerde de omurganda biriken tüm negatif enerjiyi kir gibi sıkıp atıyorsun”. İşte tam da bu anda çevrilmelerle ne kadar çok terlediğinizi de keşfedebilirsiniz, kendinizi daha fazla çevirmek için omurganızı itip çektiğinizi de… Yoga kendini keşfetmekse, kendinizle yüzleşebilmekse, tüm duygularınızın yüzeye çıkmasına izin vererek izleyici olduğunuzda kendi enerjinizi de fark edebiliyorsunuz.
Omurga, barındırdığı 24 omur, aralarında yastıkçık görevi yapan diskler, onları birbirine bağlayan bağ dokularla (tendon ve ligamentler) çok yönlü kuvvetlere karşı koyar. Omurlar omurganın edilgen kısmını oluşturur ve sabit öğe olarak adlandırılırken (stira ve kırmızı), hareketli yani etken kısımlar (suka ve mavi) ise, vertebralalar arası diskleri, faset eklemleri ve diğer bağ dokusu öğelerini içerir. Bedenin fiziksel gelişimi sırasında alt kısımları çoğunlukla stira, üst bölümü ise suka geliştirir. Yani stira daha çok bedeni taşımayı, adım atabilmeyi, yürümeyi sağlarken, suka solunum sistemi, uzanmak ve kavramaya odaklanır. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse; alt bedenimiz bizi bulunduğumuz yerden uzağa taşıyabilirken, üst bedenimiz bize dünyayı yaklaştırmaktadır. Gündelik yaşantımızda dört çeşit hareket mevcuttur: Öne eğilme, arkaya eğilme, eksen etrafında döndürme ve yanlara eğilme.
Omurganın etrafında yer alan kaslar güçlü değilse, günlük hayatımızdaki bu hareketleri omurları ve bağ dokuları aşırı kullanarak ve sıkıştırarak gerçekleştiriyoruz. Yanlış kullanım nedeniyle omurların arasından bir gün bir sinir ucu çıkıyor ve bel fıtığı ile baş başa kalıyoruz.
Yoga sınıf derslerinde en çok karşılaştığımız soru da tam olarak bununla ilgili. Öğrencilerim peş peşe sıralıyor: “Hocam benim bel fıtığım var. Yoga iyileştirir mi? Nasıl?”. En basit anlatımı ile “Evet” diyorum. “İyileştirir ama mucize olduğu için değil. Düzenli yoga yaptığında omurganın etrafındaki kaslar ve bağ dokular güçlenir, omurların arasındaki mesafe uzayarak açılır ve fıtık olarak tanımlanan sinir ucu sıkışmaz. Kas gücü ile hareket etmeye başlar beden…”
Omurgayı zorlayan bir başka durum ise bedenimizin en ağır yeri olan başımızı ileride taşımak… Başımızı omurganın bir uzantısı olarak konumlandırmak gerekir. Özellikle bilgisayar ve masa başında oturduğumuz zamanlarda başı ileriye doğru iterek omurgaya baskı yaptığımızı görmezden gelemeyiz. Örnek vermek gerekirse ortalama baş ağırlığı 6 kg olan biri, başını 2 cm ileride taşıyarak omurgaya binen yükü 7 katına çıkarabiliyor. Yani omurlar 6 kg yerine 42 kg taşımak zorunda kalıyor… Burada da postür bozukluklarının iyileştirilmesi, duruş bozukluklarının giderilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor ki bu da yine hem güçlü hem de esnek kaslar ve eklemlerle mümkün.
Kısaca, omurganın sağlığı tüm bedeninin ve zihninin sağlığı için önemli. Hem fiziksel olarak hem mental olarak hastalıklardan korunmak veya iyileşmek istiyorsak ilk iş omurgaya ve işlevlerine bakmak gerekiyor.
Sağlık ve sevgiyle,