İlhamını uzak galaksilerden alan tasarımlar couture haftasının unutulmazları arasına girdi.
Paris Haute Couture Haftası aradan geçen yaklaşık iki yılın ardından tüm ihtişamıyla podyumları renklendirdi. İzlediğimiz şovlardan, tüm moda evlerinin bu muhteşem geri dönüşü ne kadar büyük bir hevesle beklediği açıkça anlaşılıyordu. Ancak couture defilelerinden en akılda kalanı hiç kuşkusuz Schiaparelli’nin bir başka gezegenden gelmiş gibi görünen, sürrealist ve heykelsi silüetleri oldu.
Petit Palais’de podyuma çıkan her bir tasarım birbirinden dikkat çekiciydi. Moda evinin baş tasarımcısı Daniel Roseberry bu muhteşem couture koleksiyonunu yaratırken uzay temalı birçok film izlemiş. Sonuçta ortaya varoluşçulukla sürrealizmin, galaksi imajlarıyla bilim kurgunun bir araya geldiği bu tasarımlar çıkmış.
Vücudu saran korselerin etrafındaki sarı metalden Satürn halkaları, straplez bir elbiseden fışkıran dokunaçlar ve Medusa’yı andıran altın renkli bir kafes şeklindeki, taşlarla süslü tasarım defilenin en dikkat çekenleri arasındaydı.
Tasarımları ilginç kılan önemli bir özellik de eğer bu süreel detaylar olmasa, tasarımların birçoğundan geriye sade ve zarif siyah elbiselerin kalacak olması. Roseberry, couture’den rengi ve hacmi çıkardığımızda da aynı görkemli hissi yaymak için böyle bir yolu seçtiğini söylüyor. Gerçekten de koleksiyonun temeline baktığımızda, her ne kadar ilhamını uzak galaksilerden alsa da, bu dünyaya ait ceketler ve elbiseler görebiliyoruz. Bunun için, Roseberry’nin Schiaparelli ihtimaşımını yepyeni bir biçimde sunmak için bulduğu zekice bir yöntem olduğunu söylemek mümkün.