MAKALE

Şehirlerin Ruhunu Anlatan Mücevher Sergisi

Şehirlerin Ruhunu Anlatan Mücevher Sergisi

Almanya’da bulunan Pforzheim Mücevher Müzesi, kasım ayına kadar oldukça ilginç bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Dünyanın tek mücevher tarihi müzesinde Eski Roma dönemine uzanan 100’e yakın takı, mücevher tasarımının çağlar boyu süren yolculuğunu gözler önüne seriyor.

The Feel of the City: “Jewelry from Centers of this World” sergisi, klasik Antik Çağ’dan 21. yüzyıla uzanan zaman diliminde tasarlanan mücevherleri bir araya getiriyor. Almanya’nın Schmuck kentindeki dünyanın tek mücevher müzesinde açılan bu özel sergi, yüzyıllarca farklı kültürler tarafından tasarlanmış, metropollerin saygın kişileri tarafından kullanılmış çok özel ve paha biçilmez parçaları bir araya getiriyor. Şehirlerin ruhlarından ilham alınarak tasarlanmış yüzlerce parçanın üretim dönemleri ise Antik Yunan’dan, 20. yüzyıla kadar uzanıyor.
Cartier - Altın ve Topaz Küpeler Londra, 1935-1940

Cartier – Altın ve Topaz Küpeler Londra, 1935-1940

Bu serginin önemiyse, sadece görsel bir şölen olmanın ötesinde farklı şehirlerin, kültürlerin ve dönemlerin mücevhere verdiği önemi ve hikayelerini de mercek altına almamızı sağlaması. Eski Yunan’da kadınların ve erkeklerin çekiciliklerini, sosyal statülerini göstermek için kullandığı mücevherlerin aynı zamanda sahiplerini nazardan ve kötülükten koruduğu, onlara sahip olanlara doğaüstü güçler kattığı düşünülürdü. Romalılar’da ise kadınlar her çeşit mücevheri kullanabiliyor; erkekler ise sadece yüzük takabiliyordu. Takılan yontulmuş taştan yüzükler ise belgelerde mühür olarak kullanılıyordu. Bu gelenek Orta Çağ’da da krallar ve asiller tarafından devam ettirildi. Orta Çağ’da sadece varlıklı ailelerde görülen mücevher ve takılar, bu ailelerin sosyal statüdeki dokunulmazlıklarının ve değerlerinin göstergesiydi. Rönesans döneminde ise sosyete mensubu kadınların günün her saatine ayrı mücevherleri vardı. Örneğin beş çayından sonra inci takmak görgüsüzlüktü! Sergi Kreatörü Cornelie Holzach, “Tarihte mücevher bir çeşit rekabetin, saygınlığın ve gücün simgesi olarak göze çarpıyor. Yani mücevherlerine bakarak, bir uygarlığın ya da şehrin ruhunu, sosyal statüsünü ve sanatsal yapısını anlamamız mümkün” diyor.

“The Feel of the City: Jewelry from Centers of this World” sergisinde ayrıca Anadolu’nun en önemli yerleşim merkezlerinden biri olan Truva’ya (MÖ 2200-2400) ait altın küpe, iğne ve bileziklerden; Rönesans döneminden kalma düğün takılarına kadar çok geniş bir tarih yelpazesine ait nadide mücevherlere rastlamak mümkün.

Eva ve Peter Herion tarafından yaklaşık 30 yıldır toplanan mücevherlere ev sahipliği yapan Pforzheim Mücevher Müzesi, binlerce tarihi ve çağdaş öğeyi aynı çatı altında toplayan zengin bir içeriğe sahip. Antik Yunan, Etrüksler, Roma İmparatorluğu, Rönesans, Barok ve Almanya’nın Art Nouveau dönemine ait özel eserler göz dolduruyor. Aynı zamanda müzede Fars, Mısır, Anadolu, Yunan ve Eski Roma dönemlerinden kalma 1000’e yakın yüzük, bilezik, kolye ve broş yer alıyor.

Geniş bir spektrumdan oluşan avant-garde Art Nouveau mücevher kreasyonunda günümüzün ünlü mücevher tasarımcılarından Cartier’in klip broşuna ve Tiffany’nın gümüş üzerine sitrin yerleştirilmiş broşuna da rastlıyoruz. Sergide Jackie Kennedy’nin en yakın arkadaşı koleksiyoncu Bunny Melon’un özel tasarımı Tiffany altın cigar kutusu da görülebilecek eserler arasında. Dahası Jean Schumberger’in Tiffany’nin özel tasarımcısı olmadan önce Vogue dergisinin editörü Diana Vreeland için tasarladığı sıradışı broş da dikkat çeken takılardan bir diğeri.

Eğer bu ay için yolunuz Almanya’ya düşerse, tarihin sayfalarına ayna tutan, birbirinden değerli mücevherlerin bir arada sunulduğu “The Feel of the City: Jewelry from Centers of this World” sergisini mutlaka ziyaret edin.