MAKALE

Silikon Vadisi Mutfağa Girdi: Yemek Devrimi Kapıda...

Silikon Vadisi Mutfağa Girdi: Yemek Devrimi Kapıda!

Sadece bitkilerden üretilen, ancak tadı normal etten hiç de farklı olmayan bir hamburger köftesi, içinde bir gram et bulunmayan tavuk parçaları, yumurtasız yapıldığı halde kıvamı güzel mayonezler, insanın yaşamını sürdürmesi için gerekli her şeyi içeren bir şişe içecekten oluşan öğünler…

Kulağa fantastik geliyor ama hepsi gerçek. Peki ama bunca zahmet niye? Gıda sektörü büyük bir handikap yaşıyor. Dünyanın kullanılabilir yeşil alanlarının yüzde 30’unu besi çiftlikleri oluşturuyor. Atmosfere yayılan sera gazlarının yüzde 15’ini de bu çiftlikler üretiyor. Üstelik hayvanların yetiştirilmesi için kullanılan yem ve su miktarı da oldukça yüksek. Buna rağmen artan talebe halen yetişilemiyor. Bu durumsa üretimi çok daha hırçın bir hale getiriyor. Kısacası elimizdeki sistem, hem yetersiz hem de çevre için oldukça yıkıcı. Kendini yenileyemiyor ve dünyaya zararları düşündüğümüzden çok daha fazla…

Yazı: Şule Demiröz

Soylent

Peki Ne Yapılabilir?

Impossible Foods, Beyond Meat, Hampton Creek, Soylent… Çok yakında bol bol duyacağımız bu isimleri şimdiden takdim etmekte fayda var. Silikon Vadisi son zamanların en büyük yatırımlarını bu şirketlere yapıyor; çünkü geleceğin mutfağı onlara emanet. Bu dört şirketin, dört farklı besin geliştirme yöntemi var, fakat gayeleri ortak: Daha sağlıklı, daha ucuz ve yenilenebilirliği daha yüksek besinler üretmek. Bu amaca ulaşmak içinse beslenme alışkanlığımızı tamamen değiştirmemiz gerekebilir.

Önce en uçuk ürünle ortaya çıkan Soylent’ten başlayalım. Soylent, geleneksel yiyeceklerin tamamen yerini almayı hedefleyen, başlı başına bir öğün olarak tüketilen içecekler üretiyor. Toz olarak satılan bu içecekler, suyla karıştırılarak tüketime hazır hale getiriliyor ve bir insanın gereken günlük besin ihtiyacını karşılıyor. Yani sadece Soylent içerek yaşamınızı sağlıklı ve dinç bir şekilde devam ettirmeniz mümkün. Kaldı ki Soylent’in sahibi Rob Rhinehart’ın kendisi de artık öyle yapıyor. Yıllardır gıda alışverişi yapmayan Rhinehart’ın evinde buzdolabı, ocak ya da tabak çanak bile bulunmuyor. Ancak işin zorluğunu kendisi de kabul ediyor. Soylent’in yaygın hale gelebilmesi için, insanların yemek yeme lüksünü bırakmaları gerek ve bu, hiç de kolay değil. Yine de Soylent son zamanların en yüksek yatırım alan food-tech şirketlerinden bir tanesi.

Üç senedir büyük bir azimle çalışan ve Bill Gates dahil birçok önemli kişiden yatırımlar toplayan Impossible Foods‘un kurucusu ve biyokimya profesörü Patrick Brown ise aslında böyle bir fedakarlığa gerek olmadığını düşünüyor. Ona göre hayvansal besinleri tamamen bitkilerden, tohumlardan ve hububatlardan üretmek mümkün. Hem de tadından, görüntüsünden ya da yerken verdiği hissiyattan ödün vermeden. Elinde hazır üretilmiş bir örnek bile var: Impossible Cheeseburger! Brown, gerçek etle yapılan burgerlerden hiçbir şekilde ayırt edilemeyen bu burger’i hazırlamak için ete neyin et tadı verdiğini moleküler düzeyde araştırmış. Sonra da bu maddenin hangi bitkilerde bulunduğunu belirlemiş. Sonunda da yüzlerce farklı tarif deneyerek, imkansız gibi görünen burger’i ortaya çıkarmış. Ancak Impossible Foods tarafından yapılan burger’in gerçek et gibi tatması yeterli değil. Bu yıl içinde piyasaya sürmeyi planladıkları nihai hamburgerlerin, gerçek et ve peynirle yapılanlardan daha da iyi bir tada sahip olmasını istiyorlar. Çünkü değişimi başlatabilmelerinin tek yolu bu. İnsanların alışkanlıklarını değiştirmek istiyorsanız, onlara ellerinde olanın daha iyisini vermelisiniz diyor Profesör Brown.

2012’den beri piyasada İsveç köftesinden, ızgara tavuğa kadar birçok farklı ürünle yer alan Beyond Meat de aynı mottoyla yola çıkan, adının hakkını da tam anlamıyla veren yenilikçi bir şirket. Buradaki ürünler de tamamen bitkilerden elde ediliyor ve içeriklerinde normal ete göre daha fazla protein bulunuyor. Kırmızı et benzeri ürünleri bezelye proteininden, tavuk benzeri ürünleri soya proteinlerinden yapılıyor. Ürünlerin içeriği de, besin değerleri de kutuların üstünde açıkça belirtiliyor. Peki ya tatları? Ürünler marketlerde satılmaya başlandığında yanlışlıkla gerçek et ürünlerinin olduğu yerde, açıklama olmaksızın satılmış. O süreçte kimseden bunların et olmadığına dair hiçbir şikayet alınmamış.

Hampton Creek Kurabiye

Hampton Creek Kurabiye

Geçtiğimiz yılın en çok konuşulan ürünlerinden biri olan Just Mayo ise Hampton Creek’in hiç yumurta kullanmadan ürettiği bir mayonez. Just Mayo’nun satışları ürün ortaya çıkar çıkmaz o kadar hızla artmıştı ki, gıda devi Unilever, Hampton Creek’e Just Mayo’yu piyasadan çektirmek için dava açmış ve Just Mayo’nun aslında mayonez olmadığını, isminin aldatıcı olduğunu ileri sürmüştü. Aslına bakarsanız bu dava Hampton Creek’in daha çok işine yaradı ve ürünün ünü yayıldıkça yayıldı. Unilever’in Hampton Creek’e açtığı davayı geri çekmesi için imza kampanyaları başlatıldı ve yüzbinlerce insan bu kampanyaya dahil oldu. Unilever de sonunda davasından vazgeçti. Hampton Creek’in bitkileri tek tek inceleyerek geliştirdiği mayonez, bazı şefler tarafından gerçek mayonezden daha lezzetli bulunuyor. Şirket yakın dönemde mayonezin dışında yeni soslar üretmeyi de planlıyor. Şu anda satışta olan yumurtasız kurabiye hamurları da oldukça sevilmiş durumda.

.

İnsanlar sağlıklarını tehlikeye atan GDO’lu, antibiyotikli, kimyasal gübreli besinlerden uzak durmaya başladığından beri gıda sektörü yeni arayışların içerisinde. Organik ürünlere yönelenlerin, çareyi vejetaryen, vegan olmakta bulanların sayısı hiç de az değil. Ancak ikilemde kalan, hayvansal gıdalardan uzaklaşmak istemeyenlerin sayısı da oldukça fazla. Gıda sektörü şimdi bu kararsızları ikna etme peşinde. Daha çok hayvansal gıda üretmek yerine, hayvansal gıdaların yerini yüzde yüz tutabilecek ürünler üretmek, hem de bunu daha az kaynak kullanarak, daha ucuza mal etmek artık hayal değil. Eh, bu üretilenlerin de bir nevi işlenmiş ürün olduğunu düşünebilir, şüpheyle yaklaşabilirsiniz. Evet, kullandıkları yöntemler yeni ancak var olan üretim şekline göre çok daha doğal görünüyor. Üretimde organik ürünlerin kullanılıyor olması da cabası. Hele bir de üretilen ürünler gerçeğinden çok daha iyi olursa ne âlâ! Belli ki sofralarımızın rengi çok yakında değişecek. Peki sizce biz bu değişime hazır mıyız?

Şule Demiröz


Önerilen yazılar