Lüks bir restorana gittiğinizde yemek menüsünün yanında verilen şarap menüsüne bakıp, sipariş vereceğiniz yemeğe eşlik edecek bir tanesini seçmek, bunu yaparken gerektiğinde restoranın someliyesinin uzmanlığından faydalanmak epey normal. Ne de olsa şarap dendiğinde, dünyanın birçok yerinin farklı coğrafi koşullarında yetişen değişik üzümlerin sunduğu bambaşka tatlardan bahsediyoruz. Peki en hayati ancak en sıradan içecek olan su için de aynısının geçerli olduğunu biliyor muydunuz?
Avrupa’nın Michelin yıldızlı restoranları artık bünyelerinde, su someliyeleri de bulundurmaya başladı. Fine dining restoranları artık konuklarına tıpkı şarapta olduğu gibi bir de su menüsü sunarak, onların yiyecekleri yemeğin lezzetine en uygun suyu tüketmelerini sağlıyor. Su someliyeleri restoran müşterilerinin yediklerinden maksimum lezzeti alabilmesi için seçenekler içinden önerilerini onlarla paylaşıyor.
Peki suları birbirinden farklı kılan özellikler ne? Öncelikle içme suları dört ana kategoriye ayrılıyor, damıtılmış su, saf su, kaynak suyu ve maden suyu. Dünyaca ünlü su gurmesi Martin Riese, damıtılmış suların TDS yani toplam çözülmüş katı madde miktarının çok düşük olduğundan, bu nedenle de uzun süre damıtılmış su tüketmenin vücutta sodyum, potasyum ve magnezyum gibi bazı doğal minerallarin eksikliğine yol açtığından bahsediyor. Maden suları ise doğal kaynaklardan geliyor ve belli bir TDS oranına sahip olduklarından damıtılmış sulara göre çok daha faydalı ve kaliteli.
Sular, tıpkı şaraplar gibi, geldikleri bölgelerin toprak ve iklim özelliklerine göre tuzlu, metalik, tatlı gibi farklı lezzetlere sahip oluyor. Bu nedenle de bazı sular, bazı yemeklerle daha iyi eşleşip yemeğin tadının daha ön plana çıkmasını sağlıyor. Tabii suyun kendi lezzeti kadar nasıl şişelendiği, nasıl bir bardakta ve hangi ısıda sunulduğu da büyük önem taşıyor.
Suyun tadını çok önemli kılan başka bir nokta da bu su ile yapılan kahve, çay ya da bira gibi içeceklerin lezzetini de doğrudan etkilemesi. 2014’te Münih’teki Doemens Academy‘de eğitim alıp Türkiye’nin ilk su tadımcısı olan Alican Akdemir bu nedenle, özellikle popülaritesi her gün artan üçüncü dalga kahvecilerle de çalışmalar yürütüyor. Ancak Akdemir, ülkemizde su çeşitliliğinin henüz başka ülkelere kıyasla az olduğundan bahsediyor. Amerika’da 50, Almanya’da 500 çeşit doğal mineralli su çeşidi bulunurken, Türkiye’de bu sayı henüz 10 civarında seyrediyor.
Martin Riese’nin sitesinde sunduğu su menüsüne ve Türkiye’de de tadına bakabileceğimiz suların tadım notlarına bir göz atalım… S.Pellegrino, Lombardiya bölgesindeki İtalyan Alplerinin eteklerindeki bir kaynaktan doğal olarak yeryüzüne çıkıyor. Damakta yumuşak bir his bırakırken aynı zamanda hafif tuzlu bir tada, hava kabarcıklarının kalıcı yapısıyla da ferahlatıcı bir hisse sahip. Tropik bir adadan gelen FIJI ise, bir yağmur ormanının derinliklerindeki doğal bir yeraltı suyu aslında. Volkanik kaya katmanları arasından süzülerek filtrelenen FIJI, hatrı sayılır şekilde yumuşak ve pürüzsüz bir his bırakıyor damakta. Aynı zamanda bu doğal filtreleme süreci suyu hem saf hem de lezzet bakımından zengin kılıyor. Fransa’nın ünlü sularından Evian’ın uzun yolculuğu Fransız Alpleri’nde yağmur suyu ve eriyen kar sularının, kumtaşı ve çakıllar arasından filtrelenmesiyle başlıyor. Suyun dağın içinden geçip kaynaktan yüzeye çıkması tam 15 yılı buluyor. Bu yolculuk sırasında kalsiyum ve magnezyum bakımından zenginleşen suyun özgün lezzeti de acımsı bir hale geliyor.
- Martin Riese