Tabağınızdaki yiyeceklerin tıpkı çizgi film karakterleri gibi hareket ettiğini görseniz ne yapardınız? Minsu Kim’in yeni projesinde sergilediği deneysel yemekler sadece tabakta hareket etmekle kalmıyor, damağınızda da eşsiz tatlar bırakmayı vaat ediyor.
En kaliteli malzemelerin ufak porsiyonlarda sunulduğu; görsel mükemmelliğin, en iyisinden servis ve atmosferin öne çıktığı ‘fine dining’ akımı tüm dünyada giderek yayılıyor. Mutfakta yeni tatlar ve heyecanlar arayanlar için moleküler gastronominin yükselişi, sadece bol miktarda garip yiyeceği değil yepyeni yemek yeme deneyimlerini de vaat ediyor. Peki deneyselliğe açık damakları yakın gelecekte ne gibi yenilikler bekliyor? İşte Minsu Kim’e göre bu sorunun cevabı sentetik biyolojide yatıyor.
Minsu Kim’in yeni projesi, konu yemek olduğunda tutucu olmaktan vazgeçemeyen birçok insana ürkütücü gelebilir. Oysa Koreli Kim, sentetik biyolojiyle moleküler gastronomiyi bir araya getirdiği ‘’Living Food’’ adlı çalışmasında bir ilke imza atmış ve sunduğu yiyeceklerin canlıymış gibi görünmesini ve hareket etmesini sağlamış. Sentetik biyoloji alanındaki gelişmelerden yola çıkarak yepyeni bir mutfak deneyimi ortaya çıkaran projede, Minsu Kim aslında sürekli gelişen teknolojilerle yemek dünyasının gelecekte nasıl bir evrim geçireceğini keşfetmeye çalışmış. Bunun için de sentetik biyolojinin organik ürünlerde yarattığı yapay yaşam alanlarından yola çıkmış. Kaldı ki projesini detaylı bir şekilde anlattığı minsukim.net adlı web sitesinde kalp hücrelerinden bir denizanası üretilebiliyorken, yiyeceklere hayat üflemenin çok da büyük bir fantezi olmadığını söylüyor. Minsu Kim’e göre bu proje aynı zamanda tüketilen besinlerle gerçek bir etkileşim sunması bakımından da hayali bir dünyaya giriş yapma fırsatı sunuyor. Böylelikle bir şekilde yaşam formu kazanmış yiyeceklerin gelecekte yemek yeme alışkanlıklarımızı nasıl şekillendireceğine de ışık tutulmuş oluyor.
Bu garip projenin ayrıntılarına gelirsek, Kim sergilediği projede yaşayan canlı organizmalar gibi hareket eden üç farklı yemek ortaya çıkarmış. Bir tanesi daireler çiziyor, diğeri ince saplarını hareket ettirebiliyor; üçüncüsü ise tıpkı nefes alıp veriyormuş gibi kabarıp sönüyor. Yani Kim’in geleceğinde tabaklar nefes alan ve titreşen yiyeceklerle hayat buluyor. Tıpkı akşam yemeğinde denizin derinlerinde yaşayan canlı bir organizmanın önünüze servis edilmesi gibi… Üstelik bu projede hareket sadece tabakla sınırlı değil; ağzınıza götürdüğünüz noodle’lar dilinizi gıdıklarken; çatalınız ve tabağınızdaki sebze arasında da farklı bir ilişki oluşabiliyor. İşte bu noktada Kim yiyecekleri sadece görsel ve kokusuyla öne çıkan tatlar olmaktan çıkarıp, onlara bir anlamda karakter de kazandırmış oluyor.
Bu proje bakış açınıza göre Fear Factory yarışmasından fırlamış bir etap gibi görünebilir ya da gelişmiş damak tadınızın tam da hayalini kurduğu mönü olabilir. Fakat ne olursa olsun Minsu Kim’in ‘Living Food’ adlı çalışması hem estetik olarak hem de yemek dünyasına sunduğu farklı deneyimler açısından geleceği günümüze taşıyan, cesur bir proje. Moleküler gastronimi ve sentetik biyoloji için ise hiç kuşkusuz koskoca bir adım…
Ceren Öztuna Kaynakcı