MAKALE

Yeşille Mavinin, Doğayla Tarihin Buluşma Noktası...

Yeşille Mavinin, Doğayla Tarihin Buluşma Noktası

Karadağ’ın yıldızı Kotor, vizesiz Avrupa seyahatinin keyfini sürebileceğiniz en ideal destinasyonlardan biri.

Heyecanım zirvede, çünkü 2019’dan beri ilk kez yeniden yurt dışına çıkacağım! Vizesiz bir seyahati tercih ettiğim için istikamet Karadağ’ın Adriyatik sahillerinin yıldızı Kotor. Burada hemen küçük bir ipucu vereyim, biz bilet baktığımızda Karadağ’ın başkenti Podgorica’daki havalimanına inen uçuşlar biraz pahalıydı; bu nedenle neredeyse Podgorica biletlerinin yarı fiyatına Tiran’a bilet aldık ve burada havaalanından kiraladığımız aracımızla, 4-5 saatlik bir yolculuk sonrası Kotor’a vardık. Arnavutluk da Türk vatandaşlarından vize istemediği için planımız bozulmamış oldu. Akşamüstü saatlerinde Kotor’un yemyeşil yamaçlarla çevrili, göl gibi durgun sulara sahip körfezinin kıyısına park ettik ve Old Town’a adım attık.

Tahmin edebileceğiniz üzere eski kent merkezi, Kotor’un en görülmeye değer ve en turistik yeri. Önce dar taş sokaklardan, küçük ve şirin meydanlardan geçerek, yine tarihi bir binadaki Airbnb evimize vardık. Yerleştikten sonra vakit kaybetmeden Kotor’un sokaklarını keşfe çıkmak üzere yeniden kendimizi dışarı attık. UNESCO Dünya Mirası listesinde olan eski kent, şu ana dek gördüğüm en iyi korunmuş Orta Çağ kentlerinden biri. Sokaklarda yürürken buram buram İtalya havası almanız mümkün çünkü Kotor uzun yıllar boyunca Venedik Cumhuriyeti’nin sınırları içinde yer aldığından gördüğünüz binaların çoğu Venedikliler tarafından inşa edilmiş.

Kotor’da yapmanız gerekenlerin en başında bu sokakları dolaşmak geliyor; eski kent çok küçük olduğu için açıkçası bunu en fazla bir ya da iki saat içinde tamamlamanız mümkün. Ardından, tıpkı bizim yaptığımız gibi, meydanlardaki kafelerden birine oturup keyif yapmaya başlayabilirsiniz. Kotor’da menülerde deniz ürünleri ağırlıkta, ancak restoranların kalitesi bizi çok fazla tatmin etmedi. Merkezdeyken, ortalama turistik restoranlarda karnınızı doyurmaya hazır olmalısınız. Fakat kaldığımız kısa süre boyunca keşfettiğimiz ve birkaç kez ziyaret ettiğimiz; eski kent merkezinin hemen dışında, dere kıyısında yer alan Taraca’yı hem ortam hem de lezzet açısından önerebilirim. Kotor’un sokaklarını yeterince keşfettikten sonra Kotor Körfezi’nin kıyısında da yürüyüşe çıkmanızı öneririm, eğer limana demirlemiş bir cruise gemisi yoksa kendinizi şanslı sayabilir ve kesintisiz manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.

Biz, seyahatimiz boyunca en çok keyif aldığımız iki aktiviteden birine deniz kıyısında yürürken aniden karar verdik. Tekne turu standlarından birinden bilgi alırken bir anda kendimizi 10 kişilik bir hız teknesinde, körfezin suları üzerinde tam gaz ilerlerken bulduk. Biz kalkış saati uygun olduğu için 3 saatlik bir turu seçtik, ama farklı tur seçenekleri de bulunuyor. Tur boyunca önce Our Lady of the Rocks adlı yapay adaya uğradık. Efsaneye göre burada denizciler bir Madonna ve Çocuk tablosu buluyor, ardından her başarılı seferden dönerken denize bir taş atma geleneği doğuyor ve ardından bu yapay ada yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Hatta eski gemileri yine bu noktada batırarak adanın iyice yükselmesi sağlanıyor. Sonra adaya bir kilise inşa ediliyor. Our Lady of the Rocks’ın karşısındaki minik adada da bir katedral yer alıyor ancak bu adaya giriş yasak.

Ardından yine tekneye binip bu kez Yugoslav Ordusu’nun denizaltıları düşman gözlerinden gizlemek için inşa ettiği, yüz metre uzunluğundaki karanlık ve ürkütücü tünellerden birinin içine doğru ilerledik.

Son durağımız olan Mavi Mağara içinse, kıvrılarak Adriyatik Denizi’ne kadar uzanan Kotor Körfezi’nden dışarı çıktık, mağaranın bulutlu havaya rağmen ışıldayan masmavi sularını gördükten sonra Kotor’a geri döndük. Hava yeterince sıcakken burada yüzme molaları verildiğini de kaptanımızdan öğrendik.

Seyahatimizin zirve noktası son gün gerçekleşti. Önce Kotor’dan on beş dakika kadar uzaklıktaki bir başka tarihi kent olan Perast’a doğru yol aldık. Burası Kotor’a gelmişken mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir yer ve yarım gününüzü ayırmanız yeterli.

Parlak güneş ışınlarının vurduğu körfez sularının kıyısından ilerleyerek bu kez Perast’tan 40 dakika kadar uzaklıktaki bir bağ evi olan Castel Savina’ya gittik. Butik bir aile işletmesi olan bu bağ evinin neredeyse tüm Kotor Körfezi’ne hakim manzarası başımızı döndürdü. Burada birkaç saatlik inanılmaz keyifli bir şarap tadımı gerçekleştirdik ve gerçekten de Kotor gezimize muhteşem bir final yapmış olduk.

Kotor’dayken yapabileceğiniz iki önemli aktivite daha var, biri Kotor’un en klasik manzarasını görmek için San Giovanni Kalesi’ne tırmanmak. Bunun için biri ücretli biri ücretsiz iki farklı yol var. Ücretli olanda 1350 adet basamağı, ücretsiz olanda ise yaklaşık 70 adet virajdan oluşan, 6,5 km’lik bir trekking yolunu tırmanmanız gerekiyor. Eğer bunları göze alırsanız muhteşem manzaralarla ödüllendirileceksiniz. Yolun tamamını değil sadece bir kısmını da tırmandığınızda da manzaraların yine harika olduğu bilgisini arkadaşlarımdan aldım. Elbette bu aktiviteyi sıcak bahar ya da yaz günlerinde sabah erken saatlerde yapmanız öneriliyor.

İki aktiviteden diğeri ise Kotor Kedi Müzesi. Kotor sokaklarında birçok sokak kedisi göreceksiniz, bunların tamamı da gayet iyi bakılıyor çünkü burası kedi dostu olmasıyla ünlü bir yer. Hediyelik eşya dükkanlarında gördüğünüz ürünler de bunu doğruluyor. Ancak Cat Museum ancak bizim orada olduğumuz günlerde kapalı olduğundan burayı ziyaret edemedik.

Kısacası birkaç günlük, vizesiz bir Avrupa seyahatine çıkmayı hayal edenlere Karadağ sahillerini kesinlikle öneririm.

Yazar: Cemre Akkartal


Önerilen yazılar